2020’den bu yana en düşük seviyeye inen bankacılık rezervleri, piyasalarda ciddi bir likidite krizi yaratarak endişeleri artırıyor.

Bankacılık sisteminin rezervlerinde gözlemlenen düşüş, finansal koşullardaki önemli değişikliklere işaret eden bir durumdur. Ciddi şekilde gerileyen rezerv bakiyeleri, pandeminin başlangıcından bu yana en düşük seviyelerine ulaşarak, bankaların merkez bankasında tutmuş olduğu nakit yastığını zayıflatmaktadır. Bu rezervler, günlük ödeme trafiğini yönetme konusunda kritik bir öneme sahipken, rezervlerin azalması, bankaların ve finansal kurumların temkinli davranmalarına neden olmaktadır. Kısa vadeli fonlama maliyetleri, bu durumun bir sonucu olarak yukarı yönlü baskı altına girmektedir. Özellikle bu tür dönemlerde, gecelik repo gibi piyasalarda dalgalanmalar artmakta ve nakde ulaşmanın maliyeti yükselmektedir. Bu durum, piyasada riskli varlıklardan kaçış ve güvenli limanlara yönelişin hızlanmasına yol açabilir.

Ayrıca, yetkililer tarafından yıl sonuna kadar bilanço küçültme sürecinin yavaşlatılabileceği ya da durdurulabileceği gibi sinyaller verilmesi, likidite koşullarında bir taban oluşabileceğine dair beklenteleri artırabilir. Ancak piyasa dinamikleri, bu tür sinyalleri değerlendirirken mevcut durumdan ziyade geleceği de göz önünde bulundurarak hareket etmektedir. Dolayısıyla, rezervlerdeki düşüş devam ettiği sürece, likidite tarafındaki kırılganlık riskleri artmaya devam edecektir. Bu bağlamda, verilen mesajlardaki yumuşama ise, orta vadede bazı rahatlama etkilerini ortaya çıkarabilir.
Rezervlerin Etkileri ve Tahvil Faizi İlişkisi
Rezervlerin azalması, ABD’nin 10 yıllık tahvil faizleri üzerinde belirgin bir yukarı yönlü baskı yaratma potansiyeline sahiptir. Bu durumun arkasında yatan iki temel faktör bulunmaktadır. İlk olarak, fonlama maliyetlerinin artışıdır. Bankalar ve dealer’lar, bilançolarını daralttıkça tahvilleri taşımanın maliyetleri artmakta, bu durum da faizlerin yükselmesine yol açmaktadır. İkinci olarak, vade priminin artması dikkat çekmektedir. Yatırımcılar, likidite ve arz risklerine karşı uzun vadeli yatırımlarında ilave getiriler talep etmektedir. Yüksek getirilerin talep edilmesi, 10 yıllık tahvil faizlerini yukarı doğru itmektedir. Eğer bilanço küçültme durursa ve rezervler istikrar kazanırsa, bu sefer vade priminin düşmesi ve uzun vadeli faizler üzerinde aşağı yönlü bir etki yaratması olasıdır.

Piyasalardaki bu dinamikler, likiditenin kısıtlı olduğu dönemlerde kısa vadelerdeki faizlerin artmasına karşılık, orta vadede bilanço politikasındaki olası yumuşamanın faizleri düşürebileceği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, son zamanlarda gösterge faizlerde yaşanan sert dalgalanmaların temel nedenlerinden biri bu ikilem olarak değerlendirilmektedir.
Dolar Endeksi ve Analizler
Dolar Endeksi (DXY) incelendiğinde, uzun süreli yükseliş kanalının alt sınırlarına doğru yaklaşmakta ve 97-101 bölgesinde destek arayışını sürdürmektedir. Bu bölge, aylık bazda önemli bir seviye olarak öne çıkmakta, geçmişteki yatay eşiklerin ve düşen kısa vadeli trendin kesişimi olarak dikkat çekmektedir. Eğer bu destek bölgesi korunursa, DXY’de tepki alımları ve 101’in üzerinde kalıcılık sağlama denemeleri görülebilir. Ancak bunun tersi durumlarda, yani 97’nin altında aylık kapanışlar gerçekleşirse, daha derin bir düzeltme sürecine girilebilir. Bu senaryo, gelişmekte olan piyasa para birimleri ve emtia üzerinde kısmi bir rahatlama sağlama potansiyeli taşımaktadır. Ancak teknik verilerin yanı sıra makro veri akışları, Hazine’nin ihale takvimleri ve merkez bankası iletişimleri de değerlendirilmelidir.
Hisse Senedi, Altın ve Emtia Yansımaları
Likidite sıkışıklığının belirginleştiği dönemlerde, hisse senedi piyasaları iki ana kanaldan etkilenmektedir. İlk olarak, değerleme çarpanları baskılandığı için iskonto oranlarının yükselmesi, bu piyasaları olumsuz etkilemektedir. İkinci olarak, bilanço ve fonlama koşullarındaki bozulma, risk iştahını olumsuz yönde etkileyerek yatırımcıların temkinli davranmalarına neden olmaktadır. Bu bağlamda, ABD borsasında defansif sektörlerin görece daha iyi bir performans sergilemesi beklenebilir. Gelişmekte olan ülkelerdeki borsa hareketleri ise, doğrudan dolar endeksinin hareketlerine bağlılık göstermektedir. DXY’nin 97-101 aralığında kalması durumunda bu borsalarda kısa vadeli hareketlilik artabilir.
Altın piyasası ise, iki zıt etki altında kalmaktadır. Bir yandan yükselen tahvil faizleri, altının değerini baskılamaktadır. Diğer yandan, sistemik stres ve rezerv kısıtlığı durumu, “güvenli liman” talebini artırarak fiyatları desteklemektedir. Bu nedenle, altın fiyatları genellikle belirsiz bir şekilde dalgalanma eğilimi göstermektedir. Dolar endeksi destek seviyelerinde kalırsa, altının yukarı yönlü hareketleri sınırlı kalabilir; ancak dolar 97’nin altına sarkarsa önemli bir rahatlama görülebilir. Enerji ve sanayi metalleri ise genellikle büyüme beklentileri ve küresel gelişmelere duyarlıdır.
Borçlanma Koşulları ve Reel Ekonomi
10 yıllık tahvil faizindeki oynaklık, ipotek faizleri ve şirket tahvilleri gibi birçok borçlanma koşulunu doğrudan etkilemektedir. Yüksek ve dalgalı faiz oranları, sabit yatırım kararlarını erteleyerek, konut talebinin düşmesine ve genel tüketim eğilimlerinin temkinli hale gelmesine yol açabilir. Uzun vadeli faiz oranları, yalnızca finansal piyasa için değil, aynı zamanda reel ekonomi açısından kritik bir işaret niteliği taşımaktadır. Rezervler üzerinde gözlemlenen istikrar arayışı ve Dolar Endeksi’ndeki destek bölgesi, önümüzdeki dönemlerde kredi koşullarının yönünü belirleyici sinyaller arasında izlenecektir.
Piyasalardaki kritik dönemeçlere bakıldığında, bilanço politikasındaki yumuşama sinyallerine rağmen, enflasyon patikasındaki belirsizliklerin hala yüksek olduğunu söylemek mümkündür. Enflasyon beklentilerinin aşağıya inmeye başlamaması durumunda uzun vadenin ikna olması zorlu hale gelecektir; bu da vade primini yüksek tutacaktır. Hazine arzındaki artış dönemleri, rezervleri azaltırken likiditeyi emmektedir; ancak olası operasyonel ayarlamalar rezerv dinamiklerini hızla değiştirebilir.
Önümüzdeki süreçte izlenmesi gereken ana göstergeler arasında ise bankacılık rezervlerinin eğilimi, Hazine’nin kupon ihraç takvimi ve veri akışı bulunmaktadır. Bankacılık rezervlerinin sürdürülebilir bir toparlanma göstermesi, 10 yıllık faizlerde istikrar ve Dolar Endeksi’nin yataylaşmasını sağlayabilir. Hazine’nin ihraç zamanlaması ve piyasalardaki yoğun arz dönemleri, faiz ve dolardaki baskıyı artırabilir. Veri akışındaki beklenmedik bir hızlanma, vade priminde tekrar yukarı yönlü bir etki yaratabilir. Bu nedenle, mali piyasalardaki gelişmeler yakından izlenmelidir.






















Yorum Yap