İsrail, Kudüs’te Filistinlilere ait 6 dönüm araziyi işgal ederek yerleşimcilere yol açıyor. Bu durum bölgedeki gerilimi artırıyor.

İsrail, tarihsel olarak sürdürdüğü işgal politikalarını geçtiğimiz yıllarda daha da artırmış durumda. Filistin toprakları üzerinde süregelen bu tür politikalar, özellikle uluslararası arenada yoğun eleştirilere maruz kalmaktadır. Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) bağlı Ayrım Duvarı ve Yahudi Yerleşim Birimleriyle Mücadele Konseyi, son günlerde gündeme gelen bir gelişmeyi kamuoyuna duyurdu. Buna göre, İsrail, Kudüs’e bağlı Anata sakinlerine ait toplamda 5 bin 856 metrekare büyüklüğündeki bir araziye el koydu. El konulan bu arazinin, Nofei Prat yerleşimini 437 numaralı yola bağlamak amacıyla yeni bir yol inşaatı için kullanıldığı ifade ediliyor. Buradaki temel amaç, yerleşimcilere daha iyi hizmet sunmak olarak belirtiliyor.

İsrail’in Batı Şeria ve Kudüs’te gerçekleştirdiği bu tür uygulamalar yalnızca el koymalarla sınırlı kalmıyor. Bu yılın başlangıcından itibaren, İsrail hükümeti tarafından, bölgede benzer nitelikte tam 54 askeri emir yayınlandığı kaydedilmektedir. Bu askeri emirler, sıklıkla ordu ve yerleşimciler için askeri gözetleme kuleleri ile yollar inşa etmek amacı taşımaktadır. BATI ŞERİA’DA SORUN BÜYÜYOR Bu durum, yerel halk üzerinde ciddi bir baskı yaratmakta ve bölgedeki güvenlik durumunu da daha karmaşık hale getirmektedir. Filistin verilerine göre, 2024 yılı sonu itibarıyla Batı Şeria’da İsrailli yerleşimcilerin sayısının yaklaşık 770 bine ulaştığı tahmin edilmektedir. Bu sayede, yerleşim birimleri sürekli genişlemekte ve Filistin toprakları üzerinde daha fazla kontrol sağlanmaktadır.
Bütün bu gelişmeler, uluslararası toplumun dikkatini çekmiş durumda. Birleşmiş Milletler, İsrail’in Filistin topraklarındaki tüm yerleşim faaliyetlerini açıkça yasa dışı olarak kabul etmekte ve bu uygulamaların iki devletli çözümü baltaladığını vurgulamaktadır. Dolayısıyla, Birleşmiş Milletler, bu tür uygulamaların derhal durdurulması çağrısında bulunmaktadır. Ancak ne yazık ki, bu çağrılar çoğu zaman boş sözler olarak kalmakta ve sahada ciddi bir değişiklik gözlemlenememektedir.

Sonuç olarak, İsrail’in bu tutumu hem bölgedeki insan hakları ihlalleri açısından hem de uluslararası hukuk perspektifinden büyük bir problem yaratmaktadır. Filistin halkının bu süreçte yaşadığı mağduriyetler her geçen gün artarken, uluslararası camiada sadece sözde kalan uyarıların yeterli olmadığı açıkça ortadadır. Bu koşullarda, Filistinlilerin kendilerini nasıl savunacakları ve haklarını nasıl arayacakları konusunda yaşadıkları belirsizlik, durumu daha da karmaşık hale getirmektedir.






















Yorum Yap