Beşiktaş Belediyesi’nde 29 Ekim alımları davasında tahliye kararı, yeni bir dönemin kapılarını aralıyor! Değişim rüzgarlarına hazır olun!

Beşiktaş Belediyesi Kültür ve Sosyal İşleri Müdürlüğü tarafından 2019 yılında düzenlenen 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının hazırlık süreci oldukça dikkat çekici bir dizi olayı beraberinde getirmiştir. Bu olaylar neticesinde, kamu görevlilerinin yargı önüne çıkması, hem siyasi hem de toplumsal açıdan yankı uyandırmıştır. İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, 8 sanık üzerinde gerçekleşen yargılama süreci, Türkiye’deki kamu yönetiminde yaşanan sorunları gözler önüne sererken, adaletin işleyişine dair önemli sorular da ortaya çıkarmaktadır.
Davanın ilk duruşmasında, bazı sanıkların tutuklu olarak mahkemeye getirilmesi durumu, yargı sürecinin ne denli ciddiyetle ele alındığını göstermektedir. Mahkeme sürecinde sanıkların, kendilerine yöneltilen suçlamaları kabul etmemeleri ve beraat talepleri, savunma haklarının nasıl kullanıldığına da dair örnek teşkil etmektedir. Özellikle, sanık avukatlarının müvekkilleri için tahliye talebinde bulunmaları, her bir sanığın masumiyet karinesine olan inancını ve sürecin adil bir şekilde yürütülmesi için verdikleri mücadelenin önemini yansıtmaktadır. Mahkeme heyeti, sanıkların tahliyesine karar verirken, yargılamanın seyrine ve delil durumuna ilişkin gözlemlerle hareket etmiştir. Duruşmanın 25 Aralık’a ertelenmesi ise eksik belgelerin tamamlanması ve delillerin gözden geçirilmesi açısından önemli bir adım olmuştur.
İddianamenin detayları da bu süreçte önemli bir yer tutmaktadır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianameye göre, Beşiktaş Belediyesi’nin “suçtan zarar gören” olarak yer aldığı metinde, 8 kişinin “şüpheli” sıfatıyla ifade edilmesi dikkat çekmektedir. Soruşturmanın başladığı tarihten itibaren ortaya çıkan bulgular, kamu ihalelerinde şeffaflık ve denetim eksikliklerinin bu tür davalara zemin hazırladığını göstermektedir. Beşiktaş Belediyesi’nin ÖMK Taşımacılık Hakan Ateş firmasıyla ilişkisi, sürecin nasıl işlediğine dair somut bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır.
İddianamede, teknik şartnamenin iki sanık tarafından hazırlandığını gösteren belgeler, işin alım sürecine dair yapılması gereken kontrollerin ne denli titizlikle gerçekleştirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Önemli bir tespit olarak, işin alımı ile ilgili süreçlerin eksik bilgi ve belgelerle dolu olduğu, bu durumun da ileride yaşanacak sorunların habercisi olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca, firmanın faaliyet alanının, doğrudan temine uygun olmamasına rağmen, bu alanda teklif verir hale gelmesi, hizmet alımlarında yeterlilik şartlarının nasıl ihlal edildiği konusunda düşündürücü bir durum yaratmaktadır.
Davanın bir diğer boyutu da, sanıkların yargılandığı iddialardaki ceza talepleridir. Burada, Beşiktaş Belediye Başkan Yardımcısı Alican Abacı ve diğer sanıkların üzerine atılı suçlamalar, kamu kaynaklarının yönetiminde dikkat edilmesi gereken etik kuralların önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Belediyecilik hizmetlerinde şeffaflık ve hesap verebilirliğin esas olması gerektiği, bu tür davalarla birlikte tekrar gündeme gelmektedir. Sadece Beşiktaş değil, tüm Türkiye’deki belediyelerin hizmet alımlarında yaşanan şüpheler, kamu bu hizmetlerin düzgün yürütülüp yürütülmediğine dair sorgulamalar yaratmaktadır.
Sonuç olarak, beşikten beri devam eden bu yargılama süreci, Türkiye’deki kamu yönetimi ve ihale uygulamaları açısından önemli bir dönüm noktası olabilir. Sanıkların yargılanması, sadece bireysel bir çerçevede değil, aynı zamanda kamu kurumlarının işleyişine dair farkındalık oluşturmak üzere de değerlendirilmektedir. Yargılamanın ilerleyen süreçlerinde ortaya çıkacak her türlü gelişmenin, Türkiye’de kamu yönetiminde daha sağlam ve adil bir temelin atılmasına katkıda bulunması umuduyla, toplumda adaletin yanındaki duruşumuzu göstermek adına büyük önem taşımaktadır.






















Yorum Yap