Riskli alanları keşfedin! Yağma, bilirkişi ve kutuplaşmanın etkilerini interaktif bir şekilde inceleyin, bilinçlenin ve çözüm yolları keşfedin.

Hataylı iş insanı Volkan Özkaya’nın durumu, deprem sonrası ortaya çıkan karmaşıklıkların ve siyasi tartışmaların bir örneği olarak dikkat çekiyor. Özkaya’nın, İstanbul’da düzenlenen İBB kampanyasında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a yönlendirdiği tepkileri, bugün yeniden gündem olmuş durumda. Burada önemli olan, Özkaya’nın sözlerinin yanlış anlaşılıp anlaşılamadığıdır. Kendisi, “Ben AK Parti üyesiydim, bana bu oluyorsa vatandaşa neler yapılır?” diyerek aslında bir talep değil, bir sorgulama yapmıştı. Fakat bu ifade, farklı kesimler tarafından ayrıcalık beklediği düşüncesiyle çarpıtılmıştır. Ancak Özkaya’nın geçmişi ve ailevi durumu dikkate alındığında, bu sözlerin daha derin bir anlam taşıdığı ortaya çıkıyor.
Özkaya’nın durumu, Hatay’daki riskli alan düzenlemeleri ve bu düzenlemelerin getirdiği sorunlar ile doğrudan bağlantılı. 2014 yılında Hatay Defne ilçesinde AK Parti belediye başkan adayı olması, onun mevcut pozisyondaki algısını etkilemiştir. AK Parti’nin eleştirisini yapan bir köşe yazarı olarak çıkarılan başlıklar, Özkaya’nın iş hayatı ve kişisel geçmişiyle ilgili bazı gerçekleri gölgelemektedir. Hatay Büyükşehir Gazetesi’nin sahibi Hikmet Otuzbir’in AK Parti il başkan yardımcılığı yapması, bu gazetenin tarafsız olduğu şeklinin altını çizmektedir. Çünkü bu gazete, bir şahıs malı ve bir siyasi partinin organı değil.
Özkaya’nın ailesi ve özellikle babasının geçmişi, bu tartışmanın arka planındaki önemli unsurlardan biri. Babasının mal varlığı ve hayır işleri, Özkaya’ya miras kalan araziler üzerinde etkili olmuş. Deprem sonrası yıkılan çelik konstrüksiyonlu binasından kaynaklanan sorun, Özkaya’nın hayatını zorlaştırmış durumda. “Benim malım bana verilsin isterdim, yıkılmasın isterdim” diyerek kayıplarının telafisini talep eden Özkaya, aslında devletin bu konudaki ihmallerine işaret ediyor. Etrafta dönen siyasi tartışmaların yanı sıra, onun kayıplarının karşılanmasına yönelik adımların atılması gerekliliği de göz ardı edilmemeli.
Deprem sonrası yeni yapılan prefabrik AVM, Özkaya’nın mülklerinde durumu daha da karmaşıklaştırmış. Prefabrik dükkânların, depremzedelere tahsis edilmiş olması ve burada çalışan kişilerin, Özkaya’nın arazisine yerleştirilmesi, karmaşık bir mülkiyet sorununa yol açıyor. Bu bağlamda, şimdi 404 dükkân sahipleri, mülk sahibinin hakkı olan bir alanda ticaret yapmaya çalışıyor. Ancak Özkaya, kendisine ait mülklerin kaybedildiğini vurgulamakta. “Benim malım bana verilsin” talebi, aslında daha geniş bir sosyal adalet meselesine işaret ediyor.
Burada aslında dikkate alınması gereken, bireylerin devletle olan ilişkilerinde yaşanan güçlüklere dair daha geniş bir perspektif sunmaktır. Yıkım esnasında yaşananların ve sonrasında yaşanan hukuki süreçlerin zorluğu, hem mülk sahiplerini hem de yıkılan alanlarda yaşayan insanları etkileyen çok boyutlu bir sorunu temsil etmektedir. Özkaya’nın ifadeleri ve yaşadıkları, birçok depremzedeyi temsil ettiği için önemlidir. Zira devletin, mülk sahipleri ve depremzedelere karşı olan sorumlulukları büyük bir yükümlülüğe dayanmaktadır.
Özkaya, mülklerinin geçici olarak el konduğu süreci ve yaşadığı mağduriyeti anlatırken, devletin rekaşetini hatırlatıyor. “Bana yerim geri verilseydi, ben konteynır koyar, ticaret yapardım” diyerek, aslında devletin bu duruma neden müdahil olmadığını sorguluyor. Murat Kurum’un kendisini arayıp konuyu takip etmediğine “inanılmaz” diyerek dikkat çekmesi, aslında bürokrasideki belirsizliğinin ve kaygıların bir göstergesi. Zamanla değişen hükümet politikalarının altındaki etkilerin birçok kişinin hayatını nasıl etkilediği sorusunu burada tekrar sormak gerekir.
Siyasi kimliğinden bağımsız olarak, Özkaya’nın yaşadığı acı ve kayıplar, sadece kişisel bir hikaye değil, aynı zamanda toplumsal bir olayın parçasıdır. Bu yüzden, yerel seçimlerdeki siyasi duruşlar ve parti aidiyetleri, derin sosyal meselelerin üstünü örtmemelidir. Özkaya’nın tevazu içinde seslendirdiği hak talepleri, belki de toplumda benzer sıkıntıları yaşayan birçok insanın sesi olmaktadır. Onun hikayesi, Hatay’ın sokaklarına, insanlarına ve belki de onların barınma sorunlarına dair çok şey anlatmaktadır.
Son olarak, Hatay’daki yaşam koşullarının nasıl toparlanacağına dair pek çok belirsizlik var. “Yeni Türkiye” hayali ile yola çıkmış bir toplumun, eski sorunları nasıl ortadan kaldıracağı, devletin vatandaşına karşı olan yükümlülüklerini nasıl yerine getireceği gibi konular, gelecekte öne çıkacaktır. Özkaya’nın yaşadığı zorluklar, belki de bu noktanın en iyi örneğini oluşturuyor. Gelecekte, Hatay’da her şeyin düzelip düzelmeyeceği, yaşananların doğru bir değerlendirilmesi ile ilgilidir. Vatandaşların devlete olan güveninin yeniden sağlanması ise, tüm bu taleplerin ciddiyetini bir adım öteye taşıyacaktır.






















Yorum Yap