Ayasofya’nın tarihi alevlerine yönelik saldırının detayları ve istenen ceza hakkında bilgilere ulaşın. Gerilim dolu bir tartışma!
İstanbul’un tarihi ve kültürel zenginliklerinden biri olan Ayasofya-i Kebir Camii Şerif, 11 Temmuz 2025 tarihinde yaşanan bir olayla, kültürel mirasların korunması gerekliliğini bir kez daha gündeme taşıdı. Bu tarihi yapı, sadece mimari güzellikleriyle değil, aynı zamanda içinde barındırdığı manevi değerlerle de göz kamaştırmaktadır. Ancak, bu derin manevi ve kültürel öneme sahip olan bu yapı, şüpheli bir kişi tarafından hedef alındı. Şüpheli Mesut G., caminin içindeki değerli halıyı, yanında getirdiği kitap, yazma eser ve ağaç parçalarını yanıcı bir madde ile tutuşturarak yakmaya çalıştı. Bu durum, toplumsal huzuru tehdit eden ve kültürel mirasa açık bir saldırı olarak değerlendirildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma, olayın gelişimini ayrıntılı bir şekilde gün yüzüne çıkardı. Hazırlanan iddianamede, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ‘ihbar eden’ sıfatıyla yer aldığı, Mesut G.’nin baş şüpheli olarak değerlendirildiği belirtildi. Olay günü, Ayasofya-i Kebir Camii’nde yangın çıkarmaya çalışan bir kişinin olduğu ihbarı üzerine polis ekipleri hızlı bir şekilde harekete geçti. Cami görevlileri tarafından yangının hemen söndürüldüğü bildirildi. Bunun sonucunda, Bakanlık gereken yasal süreçleri başlatmak üzere harekete geçti ve Ayasofya’nin korunması için gerekli olan suç duyurusunda bulunuldu.
Güvenlik kameralarındaki görüntüler ise, Mesut G.’nin camiye girişi ve ardından gerçekleştirdiği eylemi net bir biçimde ortaya koydu. Şüphelinin, x-ray cihazından geçtikten sonra, yanında getirdiği bez torbasından kitap olarak değerlendirilen nesneyi çıkarıp cami sütununun dibinde ateş yakması, bu kültürel mirasa yönelik tehdidin boyutlarını gözler önüne serdi. Bununla birlikte, hızlıca camiyi terk etmesi, eylemin önceden planlanmış bir hareket olduğuna işaret ediyor. Bu durumlardan hareketle, şüpheli’nin niyetinin yalnızca bir kirlilik ve zarar vermek değil, aynı zamanda derin kültürel ve dini bir yapıyı hedef aldığını söylemek mümkün.
‘’AMACIM AYASOFYA CAMİİ’Nİ YAKMAKTI, HERHANGİ BİR PİŞMANLIĞIM YOKTUR”
Mesut G.’nin ifadesinde verdiği açıklamalar ise oldukça çarpıcıydı. Camiye girdikten sonra yatsı namazını kıldığı ve bu esnada yanında getirdiği İncil, yazma eser ve çeşitli ağaç parçalarını tutuşturduğu belirtti. İfadesinde, “Amacım Ayasofya Camii’ni yakmaktı. Yanımda yazma bulundurmamın nedeni, inançlarımda kadın saçının cinsel bir obje olmamasından kaynaklanmaktadır” şeklindeki sözleri, bu eylemin altındaki motivasyonları sorgulamayı gerektiriyor. Aynı zamanda, “İncil’i de Ayasofya’nın önceden kilise olmasından dolayı dikkat çekme amacıyla getirdim” ifadeleri, bu davranışın yalnızca fiziki bir saldırı değil, aynı zamanda kültürel bir mesaj verme çabası olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu noktada, şüphelinin pişmanlık duymadığını belirtmesi, alışıldık bir suç yapma psikolojisinin oldukça ötesinde bir düşünce yapısına sahip olduğunu düşündürüyor.
13 YILA KADAR HAPİS TALEBİ
İddianamede, şüpheli Mesut G.’nin eylemiyle Ayasofya-i Kebir Camii Şerif’in içindeki zemin halısına zarar verdiği açıkça ifade ediliyor. Bu alan, 1. grup korunması gerekli kültür varlığı olarak tescillenmiş olup, devletin hukuki koruma mekanizmalarıyla desteklenmektedir. Mesut G.’nin ‘’yakarak kamu malına zarar verme” ve ‘’Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefet” suçlarından toplamda 4 yıldan 13 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edilmektedir. Bu süreç, toplumda kültürel mirasın korunması konusundaki önemin ve bilincin artırılması gerekliliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Ayasofya gibi değerli bir sembolün korunması, yalnızca bir yapıdan ibaret değildir; bu, aynı zamanda toplumun ortak hafızasının ve tarihinin korunması demektir.
Yorum Yap