Alevi derneklerine yönelik güçlü ve etkileyici bir çağrı! Birlikte güçlenelim, değerlerimize sahip çıkalım. Bu çağrıya kulak verin!

Alevilik, tarihsel kökleri ve inançlarıyla derin bir kültürel mirasa sahip bir inanç topluluğudur. Ancak bugün, Alevi toplumu, çok önemli bir yol ayrımında yer alıyor. Geçmişteki birlik çağrılarının ardında yatan gerçekler gün yüzüne çıktıkça, bu topluluğun geleceği belirsizliklerle dolu olmaya devam ediyor. Alevi bireylerin öz kimlikleri ve inançları üzerinde siyasi etkilerin artması, bu durumun ciddiyetini artırıyor. Alevi örgütlülüğü, kendisini ifade edemediği takdirde, dışarıdan belirlenen kaderlere mahkûm kalması kaçınılmazdır. Bu noktada toplumun birlik çağrısına icabet etmesi, sadece bireysel bir iradeye değil, kolektif bir bilinçaltına dönüşmelidir.
Günümüzde, Alevi toplumu, içinde bulunduğu durumu ve yaşanmakta olan sorunları derinlemesine ele almalıdır. Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı gibi devletle kurulan ilişkiler, çoğu zaman savunma mekanizmaları olarak algılansa da, gerçekte bu mekanizmaların Aleviliğin özünü nasıl etkilediği üzerindeki tartışmalar ihmal edilemez. Devlet, Aleviliği yalnızca bir kimlik olarak tanımamakta, aynı zamanda kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirme çabası içindedir. Bu da Alevi toplumunu, gelenekleri ve inançlarını sakatlayan bir duruma sürüklemekten başka bir anlam ifade etmemektedir.
Son dönemde yayınlanan “Alevilerin Alevi Raporu” ve “Alevilerin Örgütlenme Manzarası Çalıştayı Sonuç Bildirisi” belgeleri, bu bölünmüşlüğün ne kadar derin olduğunu ortaya koymaktadır. Alevi toplumu, bu raporların yarattığı etkileri iyi analiz etmek zorundadır. Birliğin sağlanması, yalnızca bir söylem olmanın ötesine geçmeli ve toplumsal dayanışmanın, inancın derinliğiyle somut bir hale dönüşmesi gereklidir. Bu nedenle, Alevi örgütlerinin taraflarını net bir şekilde belirlemeleri, özellikle devletle olan ilişkilerindeki tutumları hakkında açık ve şeffaf olmaları önem arz etmektedir.
Alevi toplumunun geleceği, sıradan iddialarla değil, topluluğun gerçek iradesiyle belirlenmelidir. Bu bağlamda, her örgüt kendisi için en doğru olanı, yani özerk bir temsil mekanizmasına sahip olmayı ya da devlet rejiminin şekillendirdiği, kontrol altında tutulan bir Alevilik anlayışını mı tercih edeceğine karar vermek durumundadır. Bu, yalnızca siyasi bir soru değil; aynı zamanda Alevilik inancının ruhuna dair de bir meseledir. Zira inanç, bireylerin ötesine geçip toplumsal ve tarihsel bir boyut kazanır.
Örgütler, şimdi kendilerini nasıl ifade edebileceklerini ve toplumun taleplerini nasıl yansıtacaklarını sorgulamak zorundadır. Alevi toplumu, kendi deyimiyle “tabanın sesi” üzerinde bırakılan belirsizlikler, ileride telafisi zor sorunlara yol açabilir. Bu bağlamda, söylenenlerin sadece sözde kalmaması, icraatlara dökülmesi için mücadele edilmelidir. Artık bu saatten sonra, “birlik” çağrıları sadece kısa süreli bir dayanışma değil, kalıcı ve yapılandırılmış bir toplum yaratma arzusunun ifadesi olmalıdır.
Sonuç olarak, Alevi bireyler için önemli olan, tarihlerine ve inançlarına sahip çıkmalarıdır; bu tarih ve inanç, teslimiyet değil, özerklik ve cesaretle şekillenecektir. Her Alevi bireyinin kendi sesini çıkarabileceği, kendini temsil edebileceği bir örgütlülük yaratılması şarttır. Elde edilen imzalar ve temsiller, toplumsal gerçekliği yansıtmadığı sürece anlam taşımaktan uzak kalacaktır. Alevi toplumu, tarihsel olarak yaşadığı mücadeleleri bir araya getirerek, mücadele alanında anılacak bir simge haline gelebilmelidir. Artık zaman, karar verme zamanıdır; beklemek ve sessiz kalmak asla bir seçenek olmamalıdır. Alevilik, artık gizli müzakerelerle değil, meydanlarda verilecek olan onurlu bir mücadeleyle yazılmalıdır.






















Yorum Yap