Fransa’da terör örgütüne finansman sağlamakla suçlanan Lafarge, MİT’in Suriye’deki fabrikasına saldırı ile gündeme geliyor. Olayın detaylarını keşfedin.

Fransız çimento devi Lafarge’ın, Suriye’de terör örgütlerini finanse ettiği iddialarıyla yargılandığı dava, Paris Ceza Mahkemesi’nde başladı. Bu dava, sadece Lafarge için değil, aynı zamanda uluslararası hukukun çerçevesini belirleyecek önemli bir durumun da altını çizmektedir. Lafarge, yargılamalar sırasında yurt dışında yürürlükte olan uluslararası yaptırım kararlarını ihlal etmekle de suçlanmaktadır. İlk duruşma 16 Aralık’a kadar sürecek olan bu davada, Lafarge ile birlikte toplamda sekiz sanık daha hakim karşısına çıktı. Yargılanan sanıklar arasında Lafarge’ın eski yöneticileri ve şirket adına terör örgütleriyle irtibat kurduğu öne sürülen aracı kişiler bulunmaktadır.

Davanın önemi, sadece Lafarge’ın suçlamaları ile sınırlı kalmayıp, aynı zamanda çok uluslu şirketlerin çatışma bölgelerindeki sorumluluklarını sorgulaması açısından da dikkate değerdir. Uluslararası yolsuzlukla mücadele kuruluşu Sherpa ve Berlin merkezli Avrupa Anayasa ve İnsan Hakları Merkezi (ECCHR) tarafından yapılan ortak açıklamada, bu davanın önemine vurgu yapılarak, “Çatışma bölgelerindeki şirket sorumluluğunu inceleyen ilk örneklerden biri” olarak nitelendirildi. Lafarge’ın yasadışı faaliyetleri nedeniyle mağdur olan Suriyeli işçilerin de davada tanıklık edeceği ve bu süreçte yaşadıkları acıları mahkemeye taşıyacakları belirtildi. Bu noktada, şirketlerin kendi çıkarları doğrultusunda insan hayatını hiçe sayarak hareket ettiğinin altı çizilmektedir.
İnsanlığa karşı suç işlediği iddiaları da oldukça dikkat çekicidir. Sherpa ve ECCHR, Lafarge hakkında yürütülen “insanlığa karşı suça iştirak” soruşturmasının devam ettiğini ifade ettiler. Bu olay, uluslararası alanda bir ilki temsil ederek, özel bir şirketin bu suçlar kapsamında yargılanma olasılığını doğurdu. Yargılanan sekiz kişi, “terör örgütünü finanse etmek” iddiasıyla, 10 yıla kadar hapis ve 225 bin euroya kadar para cezası riskiyle karşı karşıyadır. Lafarge, tüzel kişi olarak 1 milyon 125 bin euroya kadar para cezasına çarptırılabilirken, uluslararası yaptırımları ihlal ettiği takdirde bu miktarın 10 katına kadar çıkması söz konusu olabilir. Bunun yanı sıra, eski yöneticiler, cezanın yanı sıra mal varlıklarının müsaderesi gibi ciddi yaptırımlarla da yüzleşmek zorunda kalabilirler.

Lafarge’ın Suriye’deki tesisleri, daha önce PKK/YPG mensupları tarafından kullanılmıştı. Bu tesis, 2013-2014 yıllarındaki süreçte DEAŞ’ı finanse ettiğine dair bilgilerin ortaya çıkmasıyla dikkat çekmiştir. PKK/YPG’nin bu alanları, sözde askeri karargah olarak kullanması, Lafarge’ın sorumluluklarının boyutunu daha da büyütmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin MİT’i tarafından bu hedefin vurulması, güvenlik ve insan hakkı ihlalleri açısından önemli bir işlem olarak değerlendirilmektedir.
Anadolu Ajansı’nın yayınladığı belgeler, Lafarge’ın terör örgütü DEAŞ’ı bilerek ve isteyerek finanse ettiğini kanıtlar niteliktedir. Belgelere göre, şirket DEAŞ ile düzenli bilgi paylaşımında bulunmuş, fakat Fransa’nın resmi kurumları bu konuyu örtbas etmek için harekete geçmemiştir. Lafarge’ın ürünlerinin terör örgütü tarafından nasıl kullanıldığını gösteren bu belgeler, uluslararası alanda büyük bir yankı uyandırdı. Şirketin sorumluluğu, yalnızca finansal destekle de sınırlı kalmayıp, sağladıkları kaynakların insanların yaşamları üzerindeki doğrudan etkisi de göz önünde bulundurulmalıdır.

Lafarge hakkında başlatılan soruşturmalar, 2017 yılında başlamıştı. Şirketin üst düzey yöneticileri, teröre finansman sağlamakla suçlanmış, fakat daha sonra bazı iddialar düşürülmüştür. Ancak Fransa Yargıtayı, 2021 yılında bu kararların yeniden gözden geçirilmesine onay vermiştir. Tüm bu süreçler, birçok açıdan tartışmalı hale gelmiş ve toplumda endişelere yol açmıştır. Ocak 2024’te gerçekleştirilen son değerlendirme, davanın ne denli önemli ve karmaşık olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Ekim 2024’te ise, Lafarge grubunun ve eski yöneticilerin, terör örgütlerini finanse etmekle ilgili davamıza devam etme kararı alınmıştır. Bu durum, çok uluslu şirketlerin hesap verebilirliği açısından kritik bir dönüm noktası olacaktır.


























Yorum Yap