Yükseköğretimde öğrenci yokluğu nedeniyle araştırma görevlisinin görev süresi uzatılamadı. Eğitime olan etkilerini keşfedin.

Davacının araştırma görevlisi olarak görev yaptığı süreçte yaşanan hukuki ihtilaftan bahsetmek önemlidir. Davacı, 17/03/2014 tarihinde Iğdır Üniversitesi bünyesinde 2547 sayılı Kanun’un 33/a maddesine dayanarak araştırma görevlisi olarak atanmıştır. İlgili süre zarfında, yani toplamda dört yıl boyunca, belirtilen bölümde çalışmaya devam etmiştir. Ancak, Yargıtay’ın bu konuda vermiş olduğu şerh, davacının iş akdinin uzatılmamasının sebebini gerçekçi bir biçimde ele almaktadır. İlgili dönemde, Maliye Bölümü’nde öğrenci alımının yapılmadığı ve bu nedenle davacının görevine ihtiyaç duyulmadığı ileri sürülmüştür. Böyle bir durumun davacıya kusur olarak atfedilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Bölümde öğrenci bulunmaması, yalnızca idarenin planlamasındaki bir hatadan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, davacının yalnızca istihdam edilememesi durumu, onun yeterlilik veya disiplinsizlik nedenlerinden kaynaklanmamıştır. Davacı hakkında dosya üzerinde herhangi bir olumsuz rapor veya soruşturma bulunmaması, tamamen temelsiz bir şekilde işten çıkarılma kararının alındığını göstermektedir. Yani, davacıya karşı yöneltilen iddiaların doğruluğu söz konusu değildir. Danıştay 8. Dairesi tarafından verilen bozma kararının değerlendirilmesinde, mahkemenin neden görevde ısrar ettiğini anlamak oldukça önemlidir. Burada, idarenin elindeki yetkileri kamu yararı adına kullanması beklenirken, durum tam tersine işlenmiştir.
İdari Mahkeme Kararının Özeti
İlk Derece Mahkemesi, davacının istihdam süresinin uzatılmamasının hukuka aykırı olduğuna hükmetmiş ve iptal kararı vermiştir. Bölge İdare Mahkemesi ise, bu kararın usule uygun olduğu ve davalı idarenin itirazlarının geçerli bir zemin oluşturmadığını belirtmiştir. Tüm bu süreçte, davacının maruz kaldığı olumsuzluklar, idareye karşı bir eşitsizlik yaratmış ve bu durum hukukun temel ilkeleri açısından sorunlar doğurmuştur. Özetle, davacı yalnızca belirli bir sürede hizmet vermiş ve bu süre zarfında kendisine herhangi bir olumsuz davranış ya da tutum atfedilmeden, idarenin belirlediği planlamadan dolayı işten çıkarılmıştır.
Davanın Temyiz Süreci
Davacı, yukarıda özetlenen gerekçelerle birlikte, Bölge İdare Mahkemesi tarafından alınan iptal kararının bozulmasına yönelik temyiz isteminde bulunmuştur. Bu süreç içindeki hukuki değerlendirmeye göre, davacının görev yaptığı bölümde öğrenci alımının yapılmaması ve bu sebeple hizmetine ihtiyaç duyulmaması, tamamen idarenin sorumluluğunda olan bir durumdur. Dolayısıyla, bu tür bir durum, bir çalışanın iş akdinin sonlandırılmasını haklı kılmamaktadır.
Sonuç olarak, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, davalının temyiz istemini kabul ederek ilk mahkeme kararını bozmaya ve dosyanın yeniden görüşülmek üzere itiraz mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Bu karar, yalnızca davacının haklarını korumak açısından değil, aynı zamanda kamu kurumlarının da sorumluluklarını yerine getirirken ne denli şeffaf ve adil olmaları gerektiğine dair önemli bir görev ortaya koymaktadır.
Bu süreçte yaşanan hukuki mücadelenin, yalnızca davacı için değil, benzer durumlarda olan diğer araştırma görevlileri için de bir emsal teşkil etmesi umulmaktadır. Eğitim alanında ortaya çıkan sorunlar, sadece bireysel boyutla sınırlı kalmamalı, aynı zamanda daha geniş bir bağlamda ele alınmalıdır. Bu nedenle, mevzuatın belirgin bir biçimde gözden geçirilmesi ve gerekirse değiştirilmesi, gelecekte benzer hukuki sorunların yaşanmasının önüne geçmek için oldukça önemlidir.
Sonuç olarak, araştırma görevliliği gibi önemli bir akademik pozisyon sahibi olan davacının, yaşadığı süreçle ilgili haklarının korunması, hem bireysel hem de toplumsal adalet açısından gereklidir. Bu tür durumlar, her türlü üniversite politikalarının adil, şeffaf ve eşit temellere dayanarak oluşturulmasının önemini açıkça ortaya koymaktadır.






















Yorum Yap