Hüseyin Çelik, AİHM kararının uygulanmasını haklarımızı savunmak olarak görüyor. Sizin de bu mücadelede yer almanız için diyalog zamanı!

AİHM’nin cezaevinde 9 yılını dolduran Selahattin Demirtaş hakkında verdiği ‘derhal tahliye edilmeli’ kararı, ülke gündeminde büyük bir etki yarattı. Özellikle liderlerin bu konudaki görüşleri, halkın ve siyaset dünyasının dikkatini çekti. AİHM kararının ardından Edirne’ye yoğunlaşan ilgi, hem ulusal hem de uluslararası hukukun işleyişine dair önemli bir tartışmayı da beraberinde getiriyor. Bu bağlamda, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin yaptığı açıklamalar, siyasi ortamda önemli bir gündem maddesi haline geldi.
Bahçeli, Demirtaş’ın tahliyesinin faydalı olabileceğini ifade ederken, kendisine yanıt veren Bülent Arınç, “Eğer bir özür dilenirse hakkımı helal ederim, aksi halde bu hakkı öbür dünyaya da götürürüm” sözleriyle tartışmanın boyutunu artırdı. Bu tür açıklamalar, toplumun bir kesiminde memnuniyet yaratırken, bazı kesimlerde ise endişe ve tepkilere yol açabiliyor. İki farklı siyasi görüşün birbiriyle çelişen açıklamaları, Türkiye’nin hukuk sisteminin güvenirliğini sorgulatır hale getiriyor.
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konu hakkındaki görüşü de dikkat çekiciydi. Erdoğan, Demirtaş’ın durumu hakkında, “Bu ülke yargı ülkesidir, yargı bu konuda ne derse ona uyarız” diyerek yargı bağımsızlığına vurgu yaptı. Bu yaklaşım, halkın yargıya olan güvenini tazeleme amacı taşıyor gibi görünse de, siyasetin hukuk üzerindeki etkileri hala tartışma konusu. Ülkede yargı gücünün bağımsızlığı hakkında tartışmalar devam ederken, siyasi liderlerin açıklamaları bu durumu nasıl etkiliyor?
Hüseyin Çelik’in yaptığı açıklamalar dolayısyla, AİHM kararlarının yalnızca birer tavsiye niteliğinde değil, aynı zamanda hukukun gereği olduğuna dikkat çekmesi oldukça önemli. Çelik, “Baştan beri benim de itinayla üzerinde durduğum ve defalarca dile getirdiğim gibi tutukluluk cezaya dönüşmemelidir.” diyerek, tutukluluğun bir ceza olmaması gerektiğinin altını çizdi. Bu tür ifadeler, adalet sisteminin yeniden yapılandırılması gerektiği fikrini pekiştiriyor. Eğer bir kişi, mahkeme kararları yerine siyasi emirlerle tutuklanıyorsa, bu durum adaletin temel ilkelerine büyük bir darbe indiriyor.
Çelik’in uyarıları, özellikle Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala gibi isimlerle ilgili durumu daha da kritik hale getiriyor. Sadece Demirtaş ve Kavala değil, birçok siyasetçi, gazeteci ve düşünce insanı da benzer sıkıntılar yaşamaktadır. Tüm bu gelişmeler, toplumun adalet anlayışının ne kadar derin bir yara aldığını gözler önüne seriyor. İnsanların düşünceleri nedeniyle cezalandırılması, hukukun üstünlüğü ilkesini ciddi anlamda zayıflatıyor. Bu tür adaletsizlikler toplumda büyük bir huzursuzluğa yol açarken, adalet talebinin artmasına neden oluyor.
Hüseyin Çelik’in sözleri, Türkiye’nin hukuk sisteminin bir yeniden değerlendirmeye ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Geçmişte yaşanan haksızlıkların sona ermesi ve artık bu tür durumların tekrarlanmaması için bir reform sürecinin başlaması gerektiği aşikar. Çelik’in ifade ettiği gibi, “Adalet, bir kesim için değil, herkes içindir.” Bu nedenle, adalet terazisinin düzgün çalışabilmesi için herkesin eşit muamele görmesi zorunludur. Eğer bir kişi, sadece siyasi görüşleri veya inançları yüzünden farklı bir muameleye tabi tutuluyorsa, bu durum toplumun genel sağlığı ve ilerlemesi açısından son derece tehlikelidir.
Netice itibarıyla, Türkiye’nin hukukun temel ilkeleri doğrultusunda ilerlemesi, bireylerin adil bir şekilde muamele görmelerini sağlamak adına büyük bir önem taşımaktadır. Geçmişteki hatalardan ders alarak, hukuku yeniden güçlendirmek için adım atılmadığı takdirde, toplumsal barış tehlikeye girebilir. Unutulmamalıdır ki “Hukuksuz Türkiye” algısıyla bir “Terörsüz Türkiye” hedefine ulaşmak imkansızdır. Adalet, sadece bir kelime değil, bir toplumun varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan en önemli unsurlardan biridir.






















Yorum Yap