CHP’li Tanrıkulu, Osman Kavala’ya cesurca bir çağrıda bulunuyor. Adaletin sesi olmak için verilen mücadelede güçlü bir duruş sergileniyor.

CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, iş insanı Osman Kavala’nın devam eden tutukluluğunu değerlendirdi. Kavala’nın cezaevinde geçirdiği süre, yalnızca bir bireyin özgürlüğü açısından değil, Türkiye’nin modern hukuk sistemi açısından da kritik bir öneme sahiptir. Uzun süredir devam eden bu durum, sadece bireysel bir adalet arayışını değil, aynı zamanda ülkenin demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusundaki taahhütlerini sorgulamamıza neden olmaktadır. Tanrıkulu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Osman Kavala hakkında vermiş olduğu serbest bırakma kararlarının uygulanmamasının ciddi bir sorun olduğunu vurguladı.
Tanrıkulu, Kavala’nın 8 yıldır cezaevinde olmasına dikkat çekerek, AİHM’in açıkça ihlal edilen kararlarına rağmen Kavala’nın hâlâ içeride tutulmasının bir hukuksuzluk örneği olduğunu ifade etti. Bu durum, Türkiye’deki hukukun üstünlüğü ilkesinin ne denli zayıfladığını ve uluslararası yükümlülüklere ne denli muhalefet edildiğini ortaya koymaktadır. “Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını sağlayacak AİHM kararlarına saygı gösterilmemesi, Türkiye’nin politika serüveninde önemli bir çelişki ve kriz olarak kaydedilmelidir” diyen Tanrıkulu, bu konunun sadece Türkiye’deki hukuk sistemi için değil, tüm uluslararası ilişkiler açısından da ciddi sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulundu.
Tanrıkulu’nun açıklamaları net bir çağrıyı içermektedir: “Osman Kavala derhal serbest bırakılmalıdır.” Bu ifadenin ardında yatan temel düşünce, sadece Kavala’nın özgürlüğü değil, barışçıl bir toplumun ve demokratik bir yapının inşasıdır. Hükümetin AİHM kararlarına karşı sergilediği bu direnç, Türkiye’nin uluslararası camiadaki imajını ve ilişkilerini olumsuz yönde etkilemekle kalmayıp, iç huzuru da tehdit eden bir durum haline gelmiştir.
Sonuç olarak, Osman Kavala’nın serbest bırakılması meselesi yalnızca bir şahsın özgürlüğü meselesi değil, aynı zamanda Türkiye’nin adalet ve hukuk anlayışının ne denli gelişmiş olduğunu gösteren bir sınavdır. Bu bağlamda, AİHM’in kararlarına uyulması sadece ulusal bir sorumluluk değil, aynı zamanda uluslararası bir yükümlülük olarak kabul edilmelidir. Türkiye’nin, insan hakları konusunda vereceği bu sınavın sonucu, hukukun üstünlüğüne olan inanç ve güveni doğrudan etkileyerek, gelecekteki pek çok toplumsal sorun üzerinde belirleyici bir rol oynayacaktır.






















Yorum Yap