Mehmet Şimşek, fiyat istikrarı için çarpıcı adımlarla ekonomik dönüşümün kapılarını aralıyor! Detaylar için tıklayın.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, İstanbul’da gerçekleştirilen TRT World Forum 2025 programında, ekonominin dinamiklerini etkileyen önemli konulara değindi. Konuşmasında “Ekonominin Ön Safları: Ticaret Çatışmaları ve Yeni Küresel Rekabetler” başlığını taşıyan konusu etrafında, ekonominin mevcut durumu ve geleceği hakkında çeşitli değerlendirmelerde bulundu. Dezenflasyon programıyla birlikte fiyat istikrarını sağlamayı, mali disiplini güçlendirmeyi ve cari açığı azaltmayı amaçladıklarını vurgulayan Şimşek, bu alanda kaydedilen ilerlemenin oldukça önemli olduğunu belirtti. “Bu alanda ciddi ilerleme var. Programın ikinci evresindeyiz, ilerleme kayda değer.” dedi.

Şimşek, küresel belirsizliklerin tarihin hiç olmadığı kadar yoğun hissedildiğini dile getirerek, buna rağmen küresel ekonominin dirençli kaldığını ve piyasa algısının hala olumlu olduğunu ifade etti. Son yıllarda küresel ekonomide yaşanan büyüme oranlarının düşmesi, birçok global zorluğun baş gösterdiğinin bir göstergesidir. Özellikle “küresel ticaretteki korumacılık”, “yüksek küresel borçluluk”, “yaşlanan nüfus”, “yapay zekanın muhtemel yıkıcı sonuçları”, “iklim değişikliğinin etkileri” ve “jeopolitik gerilimler” gibi faktörler, mevcut ekonomik ortamı daha da zorlaştırmaktadır.
Şimşek’in verdiği çarpıcı örneklerden biri, Çin’in küresel imalattaki payının son 20 yıl içinde önemli ölçüde artmasıdır. 20 yıl önce Çin’in bu alandaki payı yüzde 9’un altındayken, bugün bu oran yüzde 30’un üzerine çıkmıştır. Eğer aynı eğilim devam ederse, bu payın yüzde 45’e kadar yükselebileceğini öngörmektedir. Bu süreçte, Batı’nın kaybı dikkat çekicidir; ABD’nin küresel imalattaki payı yüzde 22’den yüzde 11’e, Avrupa Birliği ise yaklaşık 10 puan kaybetmiştir. Tüm bu değişikliklerin, artan korumacılığın asıl nedenleri arasında gösterildiğini vurgulamak önemlidir. Şimşek, Çin’in son 20–25 yılda birçok ülke için bir numaralı ticaret ortağı haline gelmesinin, üretimin Asya’ya özellikle de Çin’e kaymasına yol açtığını belirtti.

Ekonomide yaşanan bu dengesizlik, gelişmiş ülkelerde reel ücretlerin statik kalmasına, gelişmekte olan ekonomilerde ise artışın sürmesine sebep olmuştur. Şimşek, bu dengesizliğin sosyal ve siyasi tepkilerin başlıca kaynağı haline geldiğinin altını çizdi. Üretim kaybı sadece düşük katma değerli istihdamı değil, ona bağlı hizmet sektörlerini de etkileyerek önemli sorunlara neden olmaktadır. Dolayısıyla, korumacılığın yeni bir norm haline gelmesinin kaçınılmaz olduğunu ifade etti.
Türkiye, bu bağlamda diğer ülkelere göre avantajlı bir konumda bulunmaktadır. Şimşek, Türkiye’nin bu süreçte görece daha az kırılgan olduğunu, çünkü ihracatlarının önemli bir kısmının serbest ticaret anlaşması olan ülkelere yöneldiğini belirtti. İhracatımızın yüzde 62’sinin serbest ticaret anlaşması olan ülkelere yöneldiğini ve yüzde 80’den fazlasının yakın coğrafya olan Orta Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika gibi dost ve komşu bölgelere gittiğini vurguladı. Bu durumun Türkiye’yi kısmen koruyacağına inandığını söyledi.

Türkiye’nin hizmet ihracatındaki güçlü konumunu da vurgulayan Şimşek, bu durumu bir fırsata çevirebileceklerini belirtti. Küresel ölçekte yaşanan parçalanmanın sürdüğü ortamlarda bölgesel entegrasyona odaklanılması gerektiğini düşündüğünü dile getirdi. Bu bağlamda, çeşitli ülkelere yönelik serbest ticaret anlaşmalarının geliştirilmesi ve mevcut anlaşmaların güncellenmesi için çalışmalar sürdürüldüğünü ifade etti. Tedarik zincirinin dayanıklılığını artıracak yatırımların da önemine değinerek, Irak’taki FAV Limanı’ndan Londra’ya kadar kesintisiz ulaşım sağlayacak Kalkınma Yolu Projesi’ni örnek gösterdi.
Bakan Şimşek, Türkiye’nin ekonomik sağlık ve yaşlı bakım alanında küresel bir merkez olabileceğine değindi. Nüfusun yaşlanması, birçok ülke için ciddi bir sorun iken Türkiye’nin bu konuda avantajlı bir durumda olduğunu ifade etti. Önümüzdeki 20 yıllık demografik fırsat penceresi sayesinde Türkiye, bu büyüyen pazarın sağlık ve yaşlı bakım hizmetleri alanında öncü bir aktör olabilecektir. Bunun yanı sıra, yapay zeka, 5G gibi teknolojik gelişmeler ile yenilenebilir enerji alanındaki potansiyeli Türkiye’nin uluslararası alandaki rekabet gücünü artıracak unsurlar arasında yer alır.

Şimşek, Türkiye’nin düşük borçluluk oranının da oldukça önemli bir avantaj olduğunu ifade etti. Türkiye’nin borç GSYH oranının yalnızca yüzde 89 olduğunu belirten Şimşek, bu durumun altyapı, eğitim ve sağlık harcamalarına daha fazla alan açtığını vurguladı. Yüksek borç yüküne sahip ülkelerin bu şansa sahip olmadığını belirterek, bu avantajı sürdürülebilir ekonomik kalkınma için kullanma kararlılığını dile getirdi.
Küresel anlamda iş gücü dinamiklerinin yeniden şekillendiği bu dönemde, Türkiye’nin yeniden doğrudan yatırımlar için bölgesel merkez olma yolunda önemli adımlar attığını da sözlerine ekledi. Son 20-25 yılda doğrudan yatırımların yaklaşık 20 kat arttığını belirterek, yeni kredi notu artışları ile yatırım yapılabilir seviyeye dönmeyi hedeflediklerini ifade etti. Türkiye’nin büyüme performansının, özellikle de gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırıldığında açıkça önde olduğu dikkat çekmektedir. Bu bağlamda, şu an uygulamakta oldukları dezenflasyon programının temel hedefleri arasında fiyat istikrarını sağlamak, mali disiplini güçlendirmek ve cari açığı azaltmak bulunuyor. Şimşek, enflasyonun yeniden tek haneye indirilmesi hedefinde ciddi ilerlemelerin kaydedildiğini de sözlerine ekledi.






















Yorum Yap