Emekliliği ertelemek, finansal kayıplara yol açabilir. SGK uzmanı Özgür Erdursun’dan kritik uyarılarla dolu bu önemli yazıyı kaçırmayın!
Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) düzenlemesi, Türkiye’deki emeklilik sisteminde bir dönüm noktası oldu. Bu reform sayesinde, yaşı belli olan çalışanların emeklilik hakkına erişimleri kolaylaştı. Ancak, bu düzenleme sonrası rayına oturmuş bir sistem oluşturulamadı ve hâlâ önemli sorunlar gündemde. Yaş şartının kaldırılması önemli bir adım olsa da, birçok vatandaş hâlâ emeklilik hayallerine ulaşamadı. Bu durum, sadece düzenlemenin uygulanabilirliğine dair bir soru işareti değil, aynı zamanda motivasyonu azaltan bir etken haline geldi.
EYT düzenlemesine tabi olan yaklaşık 4,5 milyon kişinin sadece 2 milyon 725 bini emekli olabilmiş durumda. Geri kalan 1 milyon 775 bin kişi, çeşitli nedenlerden, özellikle prim eksikliği veya teknik sorunlar nedeniyle emeklilik hakkını kullanamıyor. Erdursun’un detaylı analizi, EYT kapsamındaki bireylerin emeklilik hakkını elde edememesinin bir dizi karmaşık ve birbirine bağlı faktörden kaynaklandığını ortaya koyuyor. Eksik prim günü, dondurulmuş veya silinmiş BAĞ-KUR günleri, hizmet birleştirmesinin yapılmamış olması gibi teknik engeller bu sorunların başında geliyor. Ayrıca, son 2520 gün kuralının getirdiği statü değişiklikleri ve yurtdışında yaşayanların karşılaştığı karmaşık borçlanma mevzuatı da önemli engeller arasında.
Emekli olamayan vatandaşların sayısının artması, aynı zamanda borçlanma oranlarında da dikkat çekici bir artışa neden olmaktadır. Özgür Erdursun, özellikle 2025 ve 2026 yıllarının emeklilik kararları açısından kritik öneme sahip olduğunu belirtiyor. Beklentilere göre, bu yıllarda borçlanma oranları yükselecek; diğer borçlanma türlerindeki oranlar %32’den %45’e, BAĞ-KUR ihya oranı ise %34,5’ten %45’e çıkacak. Bu artış, doğrudan bireylerin cebinden çıkacak maliyet farkını %60 ila %80 arasında etkileyecek ve aynı zamanda asgari ücreti doğrudan ilgilendiren bir durum yaratacak. Olası asgari ücret artışları, borçlanma tutarlarını daha da yükseltecek, bu da emeklilik planı yapanlar için önemli bir mali yükümlülük haline gelecektir.
Emeklilik düzenlemelerinin yanı sıra, maaş ve kıdem tazminatındaki farklılıklar da dikkate alınması gereken önemli bir konudur. EYT sonrası emekli maaşları, enflasyon, büyüme oranı ve kazanç güncelleme katsayısı üzerinde hesaplandığı için, katsayı her yıl değişkenlik göstermektedir. Bu durum, emeklilik başvurusu tarihinin maaş açısından belirleyici olacağı anlamına geliyor. Erdursun, 2026’da başvuran bir çalışanın, aynı primle bile 2025’te başvuran birine göre daha düşük maaş alma ihtimaline dikkat çekiyor. Bu bağlamda, kıdem tazminatının brüt asgari ücrete bağlı olması durumu, 2026’da asgari ücrette yapılacak olası artışların tazminat miktarını artıracağına işaret ediyor. Ancak bu durum, her birey için faydalı olmayabilir; bu yüzden emekli olacakların maaş ve kıdem tazminatını birlikte değerlendirerek hareket etmeleri gerektiği vurgulanıyor.
Son bir noktada, emeklilik başvurusunu erteleyen bireylerin ciddi mali kayıplarla karşılaşabileceği gerçeği öne çıkıyor. Erdursun’un belirttiği gibi, “Emeklilik sadece ‘hak kazandım mı?’ sorusuyla sınırlı değil.” Hangi tarihte emekli olmanın getireceği maaş değişimi, prim gününün tamamlanma yöntemi ve kıdem tazminatındaki avantajlar gibi faktörler de göz önünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla, EYT’lilerin 2026’ya kadar başvuru işlemlerini ertelemeleri, hem borçlanma maliyetleri hem de maaş ve tazminat farkları nedeniyle ciddi ekonomik kayıplara yol açacaktır. Unutulmamalıdır ki, bu süreçler bireylerin finansal geleceklerini şekillendiren kritik dinamiklerdir.
Yorum Yap