Çetin Ünsalan, enflasyonun artmaması üzerine çarpıcı analizini paylaşıyor. Peki, bu durumun ardında yatan sebepler neler? Keşfet!

Olmayana oldu deyip, şimdi olmadığını herkesin bildiği bir şeyde, oldu dedikleri noktada hedef sapması mı olacak bunu tartışmamızı istiyorlar. Türkiye’nin enflasyonla mücadelesi, son dönemlerin en karmaşık sorunlarından biri haline gelmiştir. Ülkede üretimde kullanılan girdi maliyetlerinin artması, üretici enflasyonunu düşürmediği gibi, tam tersine artıran bir etki yaratmaktadır. Ekonomik verilere bakıldığında, memlekette neredeyse her ürünün fiyatında bir yükseliş gözlemlenmektedir. Örneğin, hammadde fiyatlarındaki artış, nihai ürün fiyatlarına doğrudan yansımakta ve bu durum, toplumun alım gücünü ciddi şekilde etkilemektedir.
Bir de bunun üzerine, dolaylı vergilere yapılan fütursuzca artışlar eklenince, insanların günlük yaşamı daha da zorlaşmaktadır. Herkesin yaşam koşulları kötüleşmekte, en temel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çekmektedir. Buna rağmen, resmi rakamların %32,8 gibi bir enflasyon oranı açıkladığı bir ülkede, bu sayının ne kadar gerçeği yansıttığı sorgulanmaktadır. Ülke genelinde en çok artan kalemler arasında gıda, ulaştırma ve konut gibi temel ihtiyaçların yer alması, durumun ne kadar sıkıntılı olduğunu gözler önüne sermektedir.
Gerçekten mesele şaka gibi olmaya başladı. Düşünsenize, bir sepette toplam 143 temel ürün var. Ancak bu ürünlerin 118’inin fiyatı yükselirken, yalnızca 18’i düşüyor ve 7’si ise aynı kalıyor. Bu durumda, o ülkedeki enflasyon artış hızını nasıl düşürebiliyorsunuz? Bir yalan uyduruldu, herkesin buna inanması bekleniyor. Asıl sorun ise, yılın başındaki ücret artışları ile halkın sefalete doğru giden adımlarıdır. Televizyonlarda, %30 gibi bir yıl sonu hedefinin tutup tutmayacağını tartışmak, esas problemin üzerini örtmekten başka bir şey değildir.
Türkiye’de enflasyon, nesiller boyu sürecek büyük bir ekonomik krizin habercisi olmuştur. Fakirliğin çok ötesinde, yoksulluğu ve sefaleti beraberinde getirmiştir. Ne yazık ki, bu durumu açıklamaya çalışan TÜİK verilerine kimse güvenmemekte ve bunların gerçekliği sorgulanmaktadır. Haftanın son günlerinde açıklanacak olan yılın son enflasyon raporu üzerinden belirlenecek hedefler, ister istemez insanların hayatındaki gerçekliğin dışına çıkacak ve toplumun beklentileri ile örtüşmeyecektir.
Bu noktada, ülkemizde yaratılan ekonomik karmaşanın gerçekten korkutucu bir boyutta olduğunu söylemek lazım. İki yıl içinde bütçe açığının ve bütçeden ödenen faiz miktarının Cumhuriyet tarihinin rekor seviyelerine yükselmesi, artırılan dolaylı vergilerle çelişen bir duruma işaret etmektedir. İnsanların günlük hayatındaki giderleri 4-5 kat arttırırken, gelirlerinin azalması, içerisinde bulunduğumuz bu çelişkili durumu daha da derinleştirmektedir. Kamu eliyle yaratılan enflasyon, giderek daha fazla sefil bir hayat sürmeye mecbur bırakmaktadır bireyleri.
Bütün bunlar yaşanırken, sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi davranan bir ekonomi yorumcusu ordusu var. İktidarın kendi kendine oynadığı bu oyun, sadece insanların sefaletini artırmakla kalmamakta; aynı zamanda toplumdaki huzursuzluk ve güvensizliği de körüklemektedir. Türkiye’de ekonomi yönetimi ile vatandaş arasındaki bağ tamamen kopmuş durumda. Bir tarafta gerçekliğini yitirmiş ekonomik bir yaklaşım, diğer taraftaysa yaşam mücadelesi veren bireyler ve firmalar bulunmaktadır. Gelin görün ki, çıkar yolları bulmakta zorlanan bir toplumumuz var. Bu karmaşanın içinden çıkmak ise, yalnızca zamanla değil, aynı zamanda etkili politikalarla da mümkün olabilir.






















Yorum Yap