Şam’da devrik Esed rejimi, enkazları kullanarak şaşırtıcı bir yapay dağ oluşturdu; savaşın izleri yeni yüzeyde hayat buluyor.

2012-2018 yılları arasında rejimin kontrolü dışında kalan Doğu Guta bölgesinin önemli yerleşim alanlarından Arbin, yaşadığı kuşatma ve bombardımanlar neticesinde büyük acılarla karşı karşıya kalmıştır. Arbin, sadece savaşın fiziksel yıkımına değil, aynı zamanda insanların en değerli varlığı olan anılarının ve hayatlarının da gömüldüğü bir mekâna dönüşmüştür. Rejim güçleri ve müttefiklerinin uzun süren abluka ve yoğun hava ile topçu saldırıları, Arbin’deki yaşamı adeta durma noktasına getirmiş, bölgenin altyapısı ve sosyal dokusu derinden sarsılmıştır.
Bu zorlu yılar boyunca Arbin’deki 5 katlı binalar, ticari alanlar, çocuk oyun parkları dâhil olmak üzere pek çok yapının tamamen yıkılmasıyla, geriye yalnızca molozlar ve harabe haline gelmiş alanlar kalmıştır. Bu yıkım, sadece fiziksel bir travma değil, aynı zamanda bölge sakinleri için derin psikolojik yaralar açmıştır. Devrik rejim tarafından Arbin kent merkezine taşınan enkazlar, bugün kentin ortasında göğe yükselen ve savaşın kalıcı bir simgesi haline gelen bir “yapay dağ” oluşturmuştur.
Bu devasa enkaz yığını, yaklaşık beş katlı bir bina yüksekliğinde olup, eskiden çocukların neşeyle oyun oynadığı parkın ve mahallenin her türlü canlılığının yer aldığı alanları kaplamaktadır. Arbin sakinleri için bu enkaz, sadece taş ve betondan ibaret değildir; çünkü içinde ailelerinin yıllarca koruduğu eşyalar, anılar, gündelik hayatlarından parçalar ve yaşam izleri bulunmaktadır. İnsanların hayatlarından kesitler barındıran bu moloz yığını, adeta geçmişin acı ve hatıralarını toprağın altında değil, gözlerimizin önünde açık bir şekilde sergilemektedir.
Suriye’nin bu acı dolu şehrinde yaşayan Ahmed Şeyh Hasan, savaşın ardından yaşanan yıkımın boyutlarını şu sözlerle dile getirmektedir: “Enkaz yığınları sade taş yığınları değil; içinde aileme ait eşyalar ve geçmişimizin izleri var.” Hasan, eski evlerinin bulunduğu alanın yakınından geçen Tuffaha Nehri’nin ve bostanların da enkazın altında kaldığını belirterek, söz konusu yıkımın sorumluluğunu açıkça devrik rejim güçlerine atmaktadır. Anılarını bu enkazın içine gömülmüş hisseden Hasan, yaşadığı psikolojik travmanın derinleştiğini ifade etmektedir.
Benzer şekilde, Arbin doğup büyüyen ve hayatını burada sürdüren Muhammed Derviş, dört çocuğuna rağmen bölgesini terk etmeyen bir mahalle sakini olarak yaşananların sembolü haline gelen bu yapay dağı şu sözlerle açıklamaktadır: “Bu tepe, bizim hatıralarımızın ve kayıplarımızın toplu mezarıdır.” Devrik rejimin bombardıman ve zorla yerinden etme politikaları neticesinde, yaşam alanları tamamen yok edilen insanların evleri ve anıları bu tepenin altında birleşmiştir.
Derviş, sözlerine şöyle devam etmektedir: “Savaş sadece binaları değil, insanların geçmişlerini, hatıralarını, sevinçlerini ve acılarını da yok etti. Bu enkaz yığını, Arbin’in hafızasının taşlaşmış halidir ve yaşanan insanlık dramını gözler önüne seriyor.” Artık sadece taş ve betondan ibaret olmayan bu yığın, bölge sakinlerinin hayatı boyunca taşıyacakları derin bir psikolojik yara olarak varlığını sürdürüyor.
Arbin’deki bu manzara, savaşın sadece coğrafi ve fiziksel alanları değil, insan hafızasını ve toplumsal belleği de alt üst ettiğini bir kez daha gösteriyor. İnsanların yitik umutları, kendileriyle birlikte gömülmüş hatıraları ve kent merkezine yükselen bu yapay dağ, Suriye’de süregelen trajedinin ve insanlık dramının dramatik bir simgesi olmayı sürdürüyor.






















Yorum Yap