Galata’da yaşanan şok edici olay, yürüyüş esnasında bir kadının yere sürüklenmesiyle gündem oldu. Detaylar için tıklayın!

İstanbul’un Beyoğlu ilçesi, tarihî ve kültürel zenginlikleri ile tanınan bir yer olmasının yanı sıra, geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olay ile de gündeme geldi. Bu olay, yalnızca yerel değil uluslararası alanda da büyük bir infiale sebep oldu. Galata Kulesi mevkiinde, bir erkek tarafından tasma ile gezdirilen bir kadın görüntüleri sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Görüntülerde kadının hayvan gibi yerde dört ayak üzerinde yürümeye çalıştığı ve “miyav” sesleri çıkardığı görüldü. Bu acımasız ve insanlık dışı muamele, birçok kişi tarafından kınandı ve hemen ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı devreye girdi. Olayın ardından başlatılan soruşturma, toplumsal cinsiyet eşitliği ve insan hakları açısından ciddi bir durumu ortaya koyması bakımından son derece önemlidir.

Olayla ilgili olarak yapılan resmi açıklamaya göre; 29 Ekim 2025 tarihinde sosyal medyada yayımlanan bu görüntüler, anında dikkat çekti. Görüntülerde, U.U. adlı erkeğin, N.B. adlı kadının boğazına kemeri tasma gibi takarak onu itaat etmeye zorlaması ve ardından “Miyavla, kadınlar balmumu gibidir, onları nasıl eğitirsen öyle olur” sözleri sarf etmesi, birçok insanın tüylerini ürpertti. Bu tür eylemlerin, toplumsal cinsiyet rolleri ve kadınların toplumsal konumu üzerindeki olumsuz etkileri tartışmasızdır. U.U.’nun sosyal medya hesabında bu videoyu “İtaat kız bağlama yöntemi” sözleriyle paylaşıp ardından “Erkekler her zaman lider ve yönetici olmuştur” ifadelerini kullanması, toplumsal cinsiyet eşitliğine dair yanlış algıların, kalıplaşmış düşünce biçimlerinin ve kadına yönelik şiddetin daha da pekişmesine yol açan bir durumdur.
Bu tür olaylar, sadece bireysel bir istismar olarak değil, aynı zamanda toplumun genelinde var olan bir sorunun yansıması olarak değerlendirilmelidir. Maalesef, kadınların nesneleştirildiği ve erkek egemen bir düzenin varlığını sürdürmeye çalıştığı bir ortamda, bu gibi skandallar sıkça yaşanmaktadır. Başsavcılığın olayın içeriğini halkın bir kesimine karşı şiddet teşvik eden unsurlar olarak değerlendirmesi, durumu ciddiyetle ele aldığının bir göstergesi. Bu durum, sadece failin değil, aynı zamanda toplumu da sorgulamaya itiyor; kadınların nasıl bir kimlik inşasına tabi tutulduğuna dair ciddi bir hesaplaşma gerektiriyor.
Bu olayın ardından, toplumun çeşitli kesimlerinden gelen tepkiler, kadına yönelik şiddetin ve istismarın her türlüsüne karşı bir duruş sergilemek gerektiğini yeniden hatırlatmaktadır. Kadınların, canlı birer insan olarak saygı görmeye ve haklarına sahip olmaya ihtiyaçları olduğu gerçeğini asla unutmamak gerekir. Bu tür insanlık dışı eylemler karşısında toplumsal olarak sessiz kalmak, bu sorunun daha da büyümesine yol açacaktır. Bu bağlamda, eğitim sisteminden başlayarak, aile içindeki iletişime kadar birçok alanda bu farkındalığın arttırılması elzem hale gelmektedir.
Sonuç olarak, yaşanan bu olay sadece bir bireyin maruz kaldığı bir şiddet eylemi değil, aynı zamanda toplumun genelinde var olan kadınlara yönelik ayrımcılığın ve şiddetin bir tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. Her bireyin insan olarak onurlu bir yaşam sürme hakkına sahip olduğu gerçeğini hatırlayarak, bu gibi olayların bir daha yaşanmaması için hep birlikte mücadele etmeliyiz. Şiddetin her türlüsüne karşı durmak, toplumsal bir sorumluluk olmaktan öte, insan olmanın temel koşuludur.






















Yorum Yap