Arda Tunca’nın gözünden teknoloji şirketlerinin ekonomik denge üzerindeki dinamik etkilerini keşfedin. Sürükleyici analiz burada!

Ekonominin klasik denge fikri, üretim faktörlerinin belirli oranlarda bir araya gelerek denge fiyatlarını oluşturduğu varsayımına dayanır. Bu model, geçmiş dönemlerde piyasa dinamiklerini anlamak için oldukça yerinde bir yaklaşım olarak düşünülüyordu. Ancak, günümüzde yapay zekâ teknolojisindeki hızlı ve devrim niteliğindeki gelişmeler bu varsayımı temelden sarsıyor. Artık üretim süreci sadece fiziksel ürünlerin fabrikalarda üretilmesiyle sınırlı kalmıyor. Kapital birikimi, ağırlıklı olarak fabrikalardaki insan emeği veya fiziksel ürünlerden değil, veri, algoritma ve enerji üçgeninde yeniden bir tanım buluyor. Bu noktada, OpenAI’ın yeniden yapılanma kararı, söz konusu dönüşümün adeta bir simgesi niteliğinde.
OpenAI’ın büyük hissedarı Microsoft’un %27’lik payı, $135 milyar değerinde. Bu adım, Microsoft’un piyasa değerini $4 trilyon sınırına taşıdı. Yapay zekâ, piyasalarda sermaye birikimini belirleyen ana eksen konumunda. OpenAI’ın 2015’te ortaya koyduğu “insanlığa fayda sağlayacak yapay genel zekâ” (AGI) hedefi, bugün finansal yansımalar arkası sıra gelişmiş mekanizmaları da beraberinde getiriyor. Şirket, önümüzdeki on yıl içinde Oracle, Nvidia, AMD ve Broadcom gibi firmalardan toplamda 26 gigawatt işlem gücü kapasitesi satın almayı planlıyor. Bu kapasite, yaklaşık olarak 20 nükleer reaktöre denk gelen enerji gereksinimi ifade ediyor. Toplam maliyetin ise $1 trilyonu aşacağı tahmin edilmektedir ve bu maliyetin büyük bir kısmı da yarı iletken üretimi için harcanacak.
Günümüzde OpenAI, yalnızca bir yazılım geliştiricisi değil, aynı zamanda küresel ölçekte bir enerji ve donanım yatırımcısına dönüşüyor. Bu yatırımlar, üretim fonksiyonunu kökten değiştiriyor. Neoklasik iktisat, üretimi emek, sermaye ve teknoloji arasındaki etkileşim üzerinden tanımlarken, günümüz ekonomisinde üretkenlik artık bu üçlünün yerini alan bilgi, enerji ve hesaplama gücüyle ölçülüyor. Bu kavramlar, küresel sermaye dağılımının ana eksenine yerleşmiş durumda. OpenAI’ın gelir tablosu da bu yapısal değişimin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Şirketin yıllık geliri yaklaşık olarak $13 milyar düzeyinde; bunun %70’i ChatGPT kullanıcılarından gelirken, 800 milyon düzenli kullanıcının yalnızca %5’i ücretli abone konumunda.
Buna rağmen, OpenAI, 2025’in ilk yarısında $8 milyar faaliyet zararı açıkladı. Ancak CEO Sam Altman’ın bu durumu açıklarken “kârlılığın ilk 10 önceliği arasında olmadığını” ifade etmesi dikkat çekici bir nokta. Bu noktada, durumu klasik arz-talep dengesi üzerinden değerlendirdiğimizde, ekonomik başarı hedefinin dengeye ulaşmak değil, dengesizliği yönetmek anlamına geldiği ortaya çıkıyor. ABD’de “Magnificent Seven” olarak adlandırılan teknoloji devleri, 2025’in ilk üç çeyreğinde S&P 500 endeksinin getirilerinin %42’sini oluştururken, Hong Kong Hang Seng endeksinin getirilerinin %50’si yalnızca altı şirkete dayanmaktadır. Güney Kore’de Samsung Electronics ve SK Hynix, endeksin %18 ve %11’ini temsil ederken, Tayvan’da TSMC, yıl başından bu yana getirilerin yarısından fazlasını tek başına sağlamıştır.
Bunların hepsi, sermaye yoğunlaşmasına işaret ediyor. Değerlemelere baktığımızda, Nvidia’nın 57,7 kat kazanç çarpanına sahipken, Çinli Cambricon Technologies 506,2 ve SMIC ise 221,3 çarpanla işlem görüyor. Artık piyasada denge kavramı değil, birkaç dev teknoloji şirketinin tüm ekonomiyi kendine çektiği yeni bir yoğunlaşma düzeninin oluştuğundan söz ediliyor. Bu gelişen tabloyu klasik iktisat çerçevesinde açıklamak neredeyse imkânsız hale geliyor. Neoklasik modeller, bilgiye tam erişim ve rasyonel davranış varsayımlarına dayanırken, gerçeklik bu varsayımların çok ötesinde bir boyutta şekilleniyor.
Yapay zekâ ekonomisinde bilgi, bir üretim faktörü olmanın ötesinde, doğrudan sermayeye dönüşüyor. Enerji ve teknoloji maliyetleri öylesine belirleyici hale geldi ki, fiyatlar artık gerçek dengeyi gösteremiyor ve piyasalar sürekli yön arayışı içinde. Bugün ekonominin temel sorusu, “denge hangi koşullarda sağlanır?” yerine “dengesizlik ne kadar yönetilebilir ve sürdürülebilir?” haline gelmiştir. Üretkenlik, uyumdan değil, değişim hızından kaynak buluyor. OpenAI’ın ve küresel sermayenin başını çeken benzeri teknoloji devlerinin iş modellerinde istikrar, süreklilikle değil, kesintisiz dönüşümle tanımlanıyor. Ekonominin bu yeni gerçekliği, dengesizliği yönetebilen kurumların ayakta kalacağını açık bir şekilde gösteriyor. Sermaye, bilgi ve enerji arasındaki ilişkiler, sadece teknolojiyi değil, aynı zamanda iktisat teorisini de ciddi bir şekilde zorluyor. Denge düşüncesi, artık bir sonuç değil, sürekli değişen bir süreç olarak değerlendiriliyor. Değişkenlik her zaman var olan bir kavram olsa da, bu denli çarpıcı bir görünüm sergilediği günümüz piyasalarında daha önce görülmedi. Ekonomik öğretinin bu değişimleri görmezden gelmesi ise oldukça tartışmalı bir durum.
Kaynakça






















Yorum Yap