Taş ocaklarına verilen yeniden izinler, yurttaşların tepkisini sürükleyici bir şekilde artırıyor. Doğanın korunması için mücadeleye katılın!

Çöğürlü Mahallesi, Hatay’ın geliştirilmesi açısından önemli bir yerleşim birimi olsa da, burada bulunan Gür-Kal İnşaat’a ait taş ocağının faaliyetleri, bölge sakinleri arasında derin huzursuzluk yaratmaktadır. 25 yıldır devam eden bu faaliyetler, hem çevresel hem de sosyal açıdan ciddi sorunları beraberinde getirmiştir. Mahallede yaşayan insanlar, taş ocağının neden olduğu problemlere ve yetkili kurumların bu duruma karşı duyarsız kalmasına tepkilerini dile getirmek için birleşmişlerdir. Bu protestolar sırasında, mahallenin dayanışma ruhu dikkat çekmektedir.
Protestoların merkezinde, mahallenin sakinlerinden Zarife Karaağaçlı’nın yaptığı açıklama yer almaktadır. Karaağaçlı, “Mahallemiz sınırları içinde 25 yıldır faaliyet gösteren taş ocağı işletmesi, çevreye ve topluma karşı sorumsuzca çalışmalarını sürdürmektedir. Bu durum, doğamızı, yaşam alanlarımızı ve sağlığımızı ciddi şekilde tehdit etmektedir” demektedir. İki insanın hayatını kaybetmesi, yaşanan tehlikelerin ve risklerin ciddiyetini ortaya koymaktadır. Mahalle halkı, tehlikeleri göz ardı eden bir işletmenin faaliyet göstermesine karşı durmakta kararlıdır. Özellikle, taş ocağının bulunduğu alanın bir kısmının sit alanı olarak tescillenmiş olması, bu doğal ve kültürel mirasın korunması adına alınması gereken tedbirlerin aciliyetini vurgulamaktadır.
Mahalle halkı, taş ocağının çevresel etkilerinin yanı sıra, günlük yaşam standartlarını da olumsuz yönde etkilediğine dikkat çekmektedir. Ağır tonajlı araçların mahalleden geçişi, hem yol güvenliğini tehdit etmekte hem de toz ve gürültü açısından yaşam kalitesini düşürmektedir. Karaağaçlı’nın vurguladığı üzere, “Halkın özel mülkiyetlerine izinsiz girilmektedir ve pek çok vatandaşımızın tapulu arazisi gasp edilmiştir.” Bu durum, yalnızca bir çevresel sorun değil, aynı zamanda insan hakları ve mülkiyet hakları bağlamında da ciddi bir ihlal teşkil etmektedir. Bu koşullar altında toparlanması gereken birçok sosyal sorun mevcuttur.
Mahalledeki huzursuzluğun artması, Gür-Kal İnşaat’ın 24 saat faaliyet göstermesi ve çalışma saatlerine uyulmaması ile daha da derinleşmiştir. Yetkililerin, MAPEK tarafından verilen kapatma kararı sonrası “iyileştirme” adı altında devam eden çalışmalara göz yumması, kitlelerin öfkesini artırmaktadır. Karaağaçlı, geçen süre zarfında herhangi bir iyileştirme yapılmamasının açıkça görüldüğünü ifade etmekte ve diğer mahallelerde kapatılan şubelerden gelen araçların bu işletmeye yönlendirilmesinin, çevre kirliliğini daha da artırdığını belirtmektedir. Bu durum, halkın resmi kurumlara çeşitli dilekçelerle başvurmasına rağmen olumsuz dönüşler almasının getirdiği çaresizlik duygusunu pekiştirmiştir.
Mahalle muhtarı Kıymet Doğru ise, Gür-Kal İnşaat’ın 25 yıl önce “ÇED gerekli değildir” kararı ile faaliyete geçtiğini hatırlatarak, bu kararların gerçekte nasıl alındığına dair ciddi şüpheler barındırmaktadır. Doğru, “Benim ifademin yer aldığı ve evrakta sahtecilik yaptığıma dair iddialar bulunuyor. Bu belgelerin sahte olma olasılığı çok yüksek.” diyerek, süreçte yaşanan usulsüzlüklerin üstünün dikkatlice örtüldüğünü öne sürmektedir. Raporların içindeki çelişkiler, yanlı ve eksik bilgi verme iddialarıyla birleşince, halkın bu duruma karşı dava açma hakkını kullanmaya iten bir durum ortaya çıkmıştır.
Doğru, köyde bulunan okulların sayısının artmasıyla birlikte, öğrencilerin ve ağır tonajlı araçların aynı yolu kullanmak zorunda kalmasının ciddi bir soruna dönüşeceğini vurgulamakta ve “Neresinden bakılsa hata dolu bir süreç” diyerek durumu eleştirmektedir. Mahalle halkı, yalnızca taş ocağının değil, aynı zamanda tarım arazilerinin de koruma altına alınmasını talep etmelerde kararlıdırlar. Geri kalan tarım arazilerinin de elden çıkmaması için verdikleri mücadele ise, bu süreçte yaşam alanlarının nasıl savunulması gerektiği noktasında önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Sonuç olarak, Çöğürlü Mahallesi sakinleri, Gür-Kal İnşaat’ın taş ocağının kapatılması için ve çevrelerinin korunması adına hukuk mücadelelerine devam etmektedirler. Bu süreç, sadece bölgedeki hayat standartlarının iyileştirilmesi değil, aynı zamanda toplumsal bir dayanışmanın ve adalet arayışının vücut bulduğu önemli bir olaydır. Mahalle halkı, 25 yıl süren bu eziyetin son bulmasını istemektedir ve bu taleplerinin arkasında durarak, gelecekteki nesillerin temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını savunmak adına kararlıdırlar.






















Yorum Yap