İklim krizi sessizce büyürken Prof. Gülle uyarıyor: Gelecek küçülme trendiyle şekillenecek, zaman harekete geçme zamanı!

Burdur ve çevresindeki göller, Türkiye’nin en önemli doğal su kaynakları arasında yer almakta ve ekosistem açısından büyük bir öneme sahiptir. Ancak son yıllarda yaşanan iklim değişikliği etkileri ile bölgedeki su kullanım alışkanlıklarının yoğunlaşması, bu değerli göllerin geleceği için ciddi tehditler oluşturmaktadır. Bilim insanları, özellikle Burdur Gölü’nün ve çevresinde bulunan diğer göllerin ekolojik dengelerinin bozulduğunu ve küçülme eğiliminde olduğunu dikkat çekmektedir. Bu durum, sadece bölge için değil, gelecekte ulusal düzeyde su kaynaklarının sürdürülebilirliği açısından da alarm vermektedir.

MAKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Salda Gölü Bilim Merkezi Müdürü Prof. Dr. İskender Gülle, bölgedeki göllerin güncel durumu hakkında kapsamlı bilgiler sunarken, hem iklim krizinin hem de insan kaynaklı baskıların göller üzerindeki etkilerine vurgu yapmaktadır. Gülle, “Bu göllerimizin korunması, sadece ekolojik çeşitlilik açısından değil; gelecek nesillere sağlıklı bir çevre bırakabilmek adına da kritik bir görevdir. Ancak iklim değişikliği ve insan faaliyetleri göller üzerinde giderek artan bir baskı oluşturuyor,” biçiminde açıklamalarda bulunmaktadır.
Göllerin karşı karşıya olduğu riskler, sadece yerel değil küresel bir mücadeleyi gerektiren karmaşık bir tablonun parçasıdır. Bölgedeki Burdur Gölü, Beyşehir Gölü, Eğirdir Gölü ve Salda Gölü gibi önemli su kütleleri, geçmiş yüzyıldan günümüze kadar çeşitli doğal ve yapay değişikliklere maruz kalmıştır. 1960’lı yıllarda bölgedeki 14 sulak alanın varlığı kayıtlara geçerken; sonraki yıllarda, özellikle insan faaliyetlerinin yoğunlaşması nedeniyle bu alanların küçük bir kısmı korunmuş, birçoğu ise tarım ve yerleşim alanı açmak amacıyla kurutulmuştur. Bu süreç, doğal dengeyi bozarak su kaynaklarının azalmasına yol açmıştır.

Prof. Dr. Gülle’nin açıkladığı üzere, sadece doğrudan kurutma uygulamalarının değil; yüksek su tüketimi alışkanlıkları ve son yıllarda daha da hissedilen iktidar değişikliklerinin sebep olduğu iklim krizi etkilerinin birleşimi gölleri tehlikeye atmaktadır. Örneğin, 2018 yılından itibaren bölgede gözlenen sıcaklıkların artışı ve kuraklık dönemlerinin uzaması, su seviyelerinde belirgin düşüşlere neden olmuştur.
Bu gerçekler ışığında, Burdur Gölü örneği kritik bir gösterge olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaklaşık yarım asır öncesiyle karşılaştırıldığında gölün yüzey alanı ve su hacminde %50’ye varan küçülmeler olduğu tespit edilmiştir. Ancak Prof. Dr. Gülle, bu duruma karamsar bakmaktan ziyade, “Gölümüzün hala varlığını sürdürüyor olması bir umut ışığıdır. Bu durumu dikkate alarak, kayıplar üzerinden dersler çıkarılmalı ve gelecekte benzer zararları önlemek için acil önlemler hayata geçirilmelidir,” demektedir.
Göllerin korunması sadece yerel halk ve bölge yönetimlerinin sorumluluğunda değil, aynı zamanda ulusal politikaların ve sürdürülebilir kalkınma stratejilerinin öncelikli alanlarından biri haline getirilmelidir. Yapılan bilimsel araştırmalar ve izleme çalışmaları aracılığıyla, ekosistemlerin dinamikleri daha iyi anlaşılmalı; kullanımı dengeli ve bilinçli su yönetimi uygulamaları yaygınlaştırılmalıdır. Göllerin küçülme trendinde olması iklim değişikliğinin ve insan etkisinin kaçınılmaz bir sonucu değil; alınacak kararlı adımlar ve çevre bilinci yoluyla bu sürecin yavaşlatılması veya durdurulması mümkündür.
Sonuç olarak, Burdur ve çevresindeki göllerin yaşatılması, hem bugünümüz hem de yarınlarımız için bir zorunluluktur. Sadece üzülmek ya da sevinmek yerine, akılcı planlama, bilimsel yöntemler ve geniş toplumsal katılımla çözümler üretilmelidir. Prof. Dr. Gülle’nin de ifade ettiği gibi, göl ekosistemlerinin kaderi büyük ölçüde insanlığın doğayla kurduğu ilişkiye bağlıdır ve doğanın sunduğu bu değerlerin gelecek nesillere bırakılması adına hemen harekete geçilmelidir.






















Yorum Yap