Salgının gerçekleriyle yüzleşmeye hazır mısınız? Bu içerik, yaşanan zorlukları ve çözüm yollarını cesurca ele alıyor.

MÜJDE IŞIL, Julia Ducournau, sinema dünyasında kendine sağlam bir yer edinmeyi başardı. İlk uzun metrajı “Raw” ile geniş kitlelerin dikkatini çeken Ducournau, 2021 Cannes Film Festivali’nde “Titane” filmiyle Altın Palmiye kazanarak önemli bir başarıya imza attı. Bu ödülü kazanan ikinci kadın yönetmen olmasının yanı sıra, kadınların sinemadaki yerini de güçlendiren bir figür haline geldi. “Titane”, cinsiyet ve kimlik politikalarını ana karakterinin bedeni üzerinden sunarken, Ducournau’nun sinemasal dilinin ne denli cesur olduğunun altını çizdi. Yeni filmi “Alpha” belki “Titane” kadar çarpıcı değil ancak kesinlikle daha duygusal bir yapım olarak öne çıkıyor.
Üç kişilik trajedi olarak nitelendirebileceğimiz film, Berberice konuşan bir ailenin 13 yaşındaki kızı Alpha’nın hikayesini anlatıyor. Babasız büyüyen Alpha, annesi bir doktor ve dayısı bir bağımlıdır. Film, toplumda uzun zamandır süregelen bir salgının etkisi altında gelişiyor; bu hastalık, insanları bembeyaz mermer haline getiriyor. Alpha, kolundaki dövme yüzünden bu hastalığı kapmaktan korkarken, annesiyle olan ilişkisi de bu durumdan etkileniyor. Ducournau, “Titane”da erkek kılığına giren bir kızın öyküsünü işlerken, bu kez anne-kız ilişkisini merkezine alıyor. Fakat bu hikâyede dayı karakteri de önemli bir yere sahip. Annesi, kardeşini bağımlılıktan kurtarma çabasında yoğun bir mücadele verirken, bir yandan da kızının okulda hastalık şüphesiyle dışlanmasını engellemeye çalışıyor. Sonuç olarak, film adı Alpha’dan almasına rağmen, üç kişinin trajedisini gözler önüne seriyor.
Brian De Palma’nın “Carrie”siyle benzerlikler taşıyan “Alpha”, izleyiciyi korkutmaktan çok, duygusal bir yıkımın içsel derinliklerine sürüklüyor. Özellikle 13 yaşındaki bir kızın, aile içindeki zorluklar ve okulda dışlanma üzerindeki mücadeleleri, büyümeye dair acı dolu bir masal gibi karşımıza çıkıyor. Filmin atmosferi, biraz distopik bir yapıya sahipken, aynı zamanda 1980’ler estetiğini de yansıtıyor. Kan yoluyla ve cinsel yolla bulaşan bu salgın, izleyiciyi geçmişte yaşanan AIDS krizine geri götürüyor. Ducournau, “Titane”da metali bir organizmaya dönüştürürken, “Alpha”da mermeri neredeyse estetik bir heykel gibi sunuyor.
Filmdeki oyunculuklar da dikkate değer. Tahar Rahim, “A Prophet” filminde tanınan bir isim olarak rolünde 20 kilo vermesiyle dikkat çekiyor ve etkileyici bir performans sergiliyor. Asghar Farhadi’nin “About Elly”sinde rol alan Rahavard Farahani, anne karakterini canlandırırken yine oldukça etkileyici bir iş çıkarıyor. Alpha’yı oynayan Mélissa Boros ise daha önce “Le silence de Sibel” filminde DEAŞ tarafından kaçırılan bir karakteri canlandırmıştı. İkinci filminde bu güçlü kadro arasında kaybolmuyor, aksine varlığını hissettiriyor.
Zorbalığa hayır! Gökçen Usta’nın yönettiği ve senaryosunu Ali Kobanbay’ın yazdığı “Bağlantı Hatası”, gençlerin yaşadığı görünmez travmalara dikkat çekiyor. Filmin başrollerinde Onur Tuna, Belçim Bilgin, Timur Acar, Asena Keskinci, Fatih Berk Şahin, Utku Coşkun ve Çağdaş Onur Öztürk yer alıyor. Zorbalık, yalnızca okul ortamlarında değil, aynı zamanda aile içinde de kök salmıştır. Film, bu baskı kalıplarının bireylerin yaşamlarını nasıl etkilediğini iyi bir şekilde gözler önüne seriyor. Özel okullarda yaşanan olumsuz durumları temel alsa da, ekonomik durumu iyi olmayan ebeveynlerin ve çocukların yaşadığı baskıların da farkında olmalarını sağlamaya çalışıyor. Filmin yapımcılarından Ömer Faruk Sorak, “Özellikle özel okul seçtik ki ekonomik durumu iyi olmayan ebeveynler ve çocukların ‘paramız olsaydı böyle şeylerin yaşanmadığı okullarda eğitim alırdık’ gibi bir hayali varsa bunun, büyük ölçüde gerçek olmadığını bilsinler” diyor. Bu sözler, toplumda var olan ekonomik eşitsizliklerin eğitimdeki yansımalarını derinlemesine inceliyor.






















Yorum Yap