Altın Portakal Yarışında heyecan dorukta! Sinemanın en prestijli etkinliğinde yarışmacılar ve filmler izleyicileri büyüleyecek.

MÜJDE IŞIL- Ragıp Ergün’ün ilk uzun metrajı olan “Noir”, sinematografik anlamda dikkat çekici bir eser olarak öne çıkıyor. Film, ıssız bir adaya yerleşen bir yönetmenin, tanımadığı bir kızın cenazesinde gözyaşı dökerken yaşadığı linç girişimini ele alıyor. Hayatın acımasız yüzüyle yüzleşen baş karakter, izleyiciyi derin bir sorgulama sürecine sürüklüyor. Ancak, Cansel Elçin’in başrolde yer aldığı bu film, kadın cinayetleri gibi son derece hassas bir konuyu ele almasına rağmen, kendi derdini ifade etme konusunda yetersiz kalıyor. Duygusal derinlikten yoksun olduğu için izleyiciyle empati kurmada ciddi sıkıntılar yaşıyor. Özellikle cehaletle alay eden sahneleri, mizah duygusunu çağrıştırsa da, bu durum filmin ağır konusuna uygun bir yaklaşım değil. Hatta bazı bölümleri, İlber Ortaylı’nın popüler caps’lerini anımsatarak gereksiz bir ironi sunuyor gibi görünüyor.
Öte yandan, Tunç Davut’un ikinci uzun metrajı “Kesilmiş Bir Ağaç Gibi”, toplumsal yapıyı ve aile ilişkilerini sorgulayan bir derinlik sunuyor. “Büyük Kuşatma” gibi yapıtlarla benzer temaları işleyerek, özellikle yaşlı babaların sorunlarını ön plana çıkarıyor. Ana karakter Refik, emekli bir mühendis olarak, oğlu ve kızıyla olan ilişkilerinde maddiyatın hâkim olduğu bir yaşam sürmektedir. Oğlunun sadece maddi çıkarlar için yanına yaklaşması ve kızının yurt dışına yerleşmeyi düşünmesi, onun gerçek bir aile duygusunu deneyimlemesini engelliyor. Bu durum, Refik’in içsel mücadelelerini ve yalnızlığını daha da derinleştiriyor. Ayrıca, bakıcısı olan Suriyeli göçmen Nesrin’in, çocuklarını geride bırakıp kaybolması, Refik’in yaşadığı zorlukların katlanarak artmasına neden oluyor.
Yönetmen Davut, senaryo çalışmaları sırasında göçmenler ve toplumsal yapı üzerine derinlemesine düşünme ihtiyacı hissettiklerini belirtiyor. Bu süreçte film, aile ilişkilerinin karmaşası, ötekileşmenin getirdiği sorunlar, sınıfsal ayrımlar ve vicdan üzerine odaklanıyor. Davut, “Yaşlı bir adamın vicdanî hesaplaşmasını, çöken orta sınıf aile yapısını anlatmaya çalıştık” diyerek, bu temaların izleyicilere ulaştırılmasının önemini vurguluyor. Bu noktada, film sadece bireysel bir hikaye değil, aynı zamanda toplumsal bir eleştiri niteliği taşıyor. Gerçek bir ‘aile’ duygusunun yokluğu, toplumdaki değerlerin nasıl parçalandığını ve insanların birbirinden nasıl uzaklaştığını sorgulatıyor.
Sonuç olarak, her iki filmde de çarpıcı temalar işleniyor, ancak aktarım biçimleri eleştiriye açık. “Noir” belki de meselesine derinlik katamadığı için beklentileri karşılayamıyor. “Kesilmiş Bir Ağaç Gibi” ise, yapısal olarak daha sağlam bir hikaye sunarak toplumsal meseleleri daha etkili bir biçimde izleyiciye aktarıyor. Sinema, zaman zaman derin sosyal meseleleri ele alarak kamuoyuna önemli mesajlar iletebilir. Bu bağlamda, hem kişisel hem de toplumsal bir bakış açısıyla kökleşmiş sorunları sorgulamak, sanatsal bir sorumluluk olarak karşımıza çıkıyor.






















Yorum Yap