Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in beraatiyle ilgili bilinmeyenlere birlikte göz atın! Bu hikayeyi keşfedin, sesinizi yükseltin!

Suriye’nin kuzeyinde meydana gelen trajik olaylar, ülkede hem savaşın yıpratıcı etkilerini hem de gazetecilik mesleğinin zor koşullarını bir kez daha gözler önüne serdi. Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, bölgede haber peşinde koşarken yaşamlarını yitirdi ve bu olay, sadece aileleri için değil, tüm basın camiası için büyük bir kayıp oldu. Üzerine düzenlenen basın açıklamasında, bu iki cesur gazetecinin anısına saygı duruşunda bulunmak üzere birçok gazeteci ve basın çalışanı bir araya geldi. Ancak bu buluşma, ne yazık ki polis müdahalesiyle gölgelendi. Olaylar sadece ifade özgürlüğü bağlamında değil, aynı zamanda toplumsal olaylara katılım hakkı açısından da tartışmalı bir hal aldı. Bu bağlamda, gazetecilerin gözaltına alınması ve sonucunda açılan davaların gündeme gelmesi, hukukun ve özgürlüklerin nasıl işlediği konusunda önemli soruları gündeme getirdi.

İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşma, gazeteciliğin bağımsızlığını ve ifade özgürlüğünü yeniden sorgulama fırsatı sundu. 9 gazeteci, “örgüt propagandası” ve “kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılmak” gibi suçlamalarla karşı karşıya kalmışlardı. Duruşmanın sonucunda ise beraat kararı verilmesi, adaletin tecelli ettiğinin bir göstergesi olarak önemli bir adım oldu. Mahkeme heyeti, gazetecilerin eyleminin suç unsuru taşımadığına ve bunun, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine karar verdi. Bu karar, gazetecilerin sokağa çıkma ve ifade etme özgürlüğünün yalnızca yasalarca değil, toplumun genelinde de kabul görmesi gerektiği gerçeğini bir kere daha hatırlatıyor.
Olay sırasında gözaltına alınan 14 kişiden 5’i adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken, gözaltındaki diğer 9 kişi, Daştan ve Bilgin’in fotoğraflarının bulunduğu dövizler taşıdığı gerekçesiyle tutuklandılar. Bu durum, basın mensuplarının ve gazetecilerin demokratik haklarını kullanarak düşüncelerini ifade etme konusunda ne kadar zorluk yaşadıklarının bir göstergesi. Toplumdaki çeşitli grupların ve basın meslek örgütlerinin bu tür durumlardaki tepkileri, ifade özgürlüğünün desteklenmesi açısından kritik bir öneme sahip. Özellikle DİSK Basın-İş gibi meslek örgütlerinin varlığı, gazetecilerin haklarını savunmak ve meslektaşlarının yanında durmak açısından önemli bir rol üstleniyor.
Bu olay, basın özgürlüğünün tehdit altında olduğu ve gazetecilerin yaşamlarını riske atarak kamuoyunu bilgilendirme görevlerini yerine getirmeye çalıştıkları bir gerçeği açığa çıkarıyor. Gazetecilerin sadece bilgi aktaran kişiler olmadıkları, aynı zamanda demokrasi ve adaletin savunucuları oldukları unutulmamalıdır. Bu nedenle, yaşananlar sadece bir basın açıklaması sırasında meydana gelen bir müdahale olarak değil, aynı zamanda toplumsal hareketler ve ifade özgürlüğü mücadelesi açısından da değerlendirilmelidir. Şimdi gözler, bu tür olayların tekrarını önlemek ve gazetecilerin haklarını korumak adına neler yapılacağına çevrildi.






















Yorum Yap