İstanbul’daki özel üniversitede başörtülü bir öğrenciye yönelik hakaret iddialarını keşfedin. Olayın perde arkasındaki gerçekleri öğrenin!

İstanbul’da bir üniversitede diş hekimliği okuyan başörtülü öğrencinin, staj yaptığı süre boyunca, sorumlu hocası tarafından maruz kaldığı hakaretler, sadece bireysel bir saldırı değil, aynı zamanda toplumsal bir meseledir. 22 yaşındaki İclal Özbey’in yaşadığı bu üzücü olay, eğitim kurumlarında hâlâ var olan ayrımcılığın ve nefret söyleminin acı bir örneğini teşkil ediyor. Kalabalık bir sınıfta, aslında bir hekim adayı olan bir gencin dış görünüşü üzerinden yargılanması, hiç kuşku yok ki kabul edilemez. Başörtüsü takmanın kişisel bir tercih olduğunu ve bireylerin bu tercihlere saygı duyulması gerektiğini hatırlamak elzemdir.
İclal’in karşılaştığı pek çok olumsuz ve çirkin ifade, sadece onun için değil, benzer durumda bulunan tüm öğrenciler için bir endişe kaynağı olmalıdır. Eğitim, önyargılardan arınmış bir zihinle şekillenmelidir. Maalesef, bu tür söylemler, özgürlüğün ve hoşgörünün eksik olduğu bir ortamda ortaya çıkıyor. Başörtülü bir kadın öğrencinin “Başını o şekilde bağladığında temizlikçiye benziyorsun” gibi bir ifadeyle karşılaşması, toplumdaki birçok yanlış anlayışın hâlâ devam ettiğini ortaya koyuyor. Sosyal ve bireysel özgürlüklere saygı gösterilmediği takdirde, bu tür ayrımcı eğilimler daha da derinleşir.
Yaşanan bu olayın ardından İclal Özbey, durumu okul yönetimine bildirdiğinde aldığı yanıt ise “Talihsiz bir söylem” gibi hafif cümlelerle geçiştirildi. Eğitim kurumlarının bu tür durumlarla ne kadar ciddiyetle ele alındığı, sosyal sorumluluklarının ne derece farkında olduklarını gösteriyor. Öğrencilerin korunması ve haklarının savunulması gereken bir ortamda, okul yönetiminin ilk aşamada sessiz kalması, durumu daha da vahim hale getiriyor. Bu tür söylemler karşısında net ve sert bir tutum sergilenmesi, hem mağdurun haklarını korumak hem de diğer Öğrencileri benzer durumlardan korumak için şarttır.
İclal Özbey, hakaretler karşısında sesini çıkarmak yerine şok geçiriyor. O an yaşadığı şaşkınlık ve duygu karmaşası, bir insan için çok zor bir durumdur. O, sadece hekim olma hayalini gerçekleştirmek için eğitim alıyordu ama sorumlu hocası onun başörtüsüne odaklanarak, kişisel özgürlüklerine müdahale etme cüretini gösterdi. “O an hekim kimliğimle değil de dış görünüşümle yargılanmam çok zoruma gitti” ifadeleri, bu konuda yaşanan travmanın ciddiyetini bir kez daha ortaya koyuyor. Sağlık sektöründe insanların dış görünüşlerine odaklanarak değerlendirilmesi, kabul edilemez bir durumdur ve kesinlikle kınanmalıdır.
Başörtüsü gibi kişisel kararlar, bireysel özgürlüklerin bir parçasını oluşturur. İclal’in deneyimi, bu özgürlüklerin birer birer kısıtlandığı bir toplumda, öğrencilerin eğitim aldıkları kurumlarda dahi dışlanabileceğinin bir örneğidir. Bu noktada, genç bireylerin cesaretine ve mücadelelerine saygı duymak gerekir. İclal, yaşadığı süreci sosyal medya ve diğer platformlar aracılığıyla duyurarak, bağışıklık sisteminin zayıfladığı bir dönemde ortaya çıkan ayrımcılığı görünür kılmayı başardı.
Bütün bu yaşananlardan sonra, İclal Özbey’in sürecin takipçisi olacağını belirtmesi, hakların mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayan bir adım. Eğitim kurumları, öğrencilerin sadece akademik gelişimlerini değil, aynı zamanda sosyal kimliklerini de desteklemekle yükümlüdür. Bu tür tavırların sadece hatalı bir söylem olarak kalmayıp, köklü çözümler üretilmesi gereken bir sorun olduğunu unutmamak gerekir. İclal’in yaşadığı olayın ardından hocasının eğitimden men cezası alması, olayın ciddiyetinin anlaşılması adına bir başlangıçtır, ama bu kesinlikle yeterli değildir. Okul yönetimlerinin ve eğiticilerin, benzer olaylarla karşılaşmamak adına daha sorumlu ve dikkatli bir yaklaşım sergilemeleri gerekmektedir.






















Yorum Yap