Paris İklim Anlaşması’nın imzalanmasının üzerinden on yıl geçti. Yenilenebilir enerjinin payı hızla büyüyor, ancak karbondioksit salımı da artmaya devam ediyor. Anlaşma neyi başardı?
2015 yılındaki Dünya İklim Konferansı’nda Paris İklim Anlaşması’nın kabul edilmesi katılımcılar tarafından büyük bir sevinçle karşılandı.
Bu tarihî an, iklim eyleminde bir dönüm noktası olarak görülüyordu: Yaklaşık 200 ülke, küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin oldukça altında tutmayı ve mümkünse 1,5 dereceyle sınırlamayı hedefleyen bağlayıcı bir anlaşmaya imza atmıştı.
Bilim insanları, 1,5 derece sınırını iklim değişikliğinin en yıkıcı ve geri dönülmez etkilerine karşı bir “savunma hattı” olarak tanımlıyordu. Ancak Birleşmiş Milletler’e (BM) göre bu sınırın aşılması artık “kaçınılmaz” ve sonuçları “yıkıcı” olacak.
Paris’ten bu yana önemli adımlar atılsa da uzmanlar dünyanın hâlâ kritik bir eşikte olduğu uyarısında bulunuyor. Ülkeler petrol, doğal gaz ve kömür yakmaya devam ettikçe sıcaklıklar yükseliyor; fırtınalar, seller ve ölümcül sıcak hava dalgaları şiddetleniyor. Geride kalan on yıl, hava sıcaklığının ölçülmeye başlanmasından bu yana kayıtlara geçen en sıcak dönem oldu; üstelik 2024 yılında bu rekor bir kez daha kırıldı.
Isınma hızlanıyor
Bu yıl Brezilya’nın Belem kentinde düzenlenen Dünya İklim Konferansı (COP30) vesilesiyle bilim insanları uyarılarını tekrarlıyor: Sıcaklıkta kaydedilebilecek bir dereceden az artış bile milyonlarca insanın güvenliği ile acısı arasındaki farkı belirliyor. Artan sıcaklıklar her dakika ortalama bir can alıyor; fosil yakıt kaynaklı hava kirliliği ise dünya genelinde yılda yaklaşık 2,5 milyon ölüme neden oluyor. İklim krizi aynı zamanda dev bir ekonomik yük anlamına geliyor: Yalnızca geçen yıl, küresel ölçekte 304 milyar dolar ekonomik kayıp yaşandı.

Ekosistemler de dayanma sınırını zorluyor. Bu yıl bilim insanlarının “iklim eşik noktası” (geri dönülmez değişim eşiği) dediği ilk sınır aşıldı: Okyanuslardaki ısınma, kitlesel mercan ölümlerine yol açtı. Mercan resifleri, deniz yaşamının dörtte birine ev sahipliği yapan en zengin ekosistemlerden biri. Uzmanlara göre Amazon ormanlarının yok oluşu ya da okyanus akıntılarının kesilmesi gibi diğer kritik eşikler de tehlikeli biçimde yaklaşıyor.
Emisyonlar neden düşmüyor?
Bilim insanlarına göre, mevcut kritik durumun nedenlerinden biri Paris İklim Anlaşması’ndan bu yana fosil yakıt kullanımının sürmesi. Geçen yıl sera gazı emisyonu rekor seviyeye ulaştı; 1990’a kıyasla yüzde 65 artış kaydedildi. Oysa Paris hedeflerine ulaşmak için bu dönemde emisyonların zirve yapıp hızla düşmeye başlaması gerekiyordu. Ancak son analizler, böyle bir yavaşlama işareti bulunmadığını gösteriyor.
İnsan faaliyetleri, özellikle kömür, petrol ve doğal gaz yakımı sonucu, 53,2 gigaton karbondioksite eşdeğer emisyon atmosfere karıştı. Bu miktarın üçte ikisi yalnızca sekiz ülke ve bölgeden geldi: Çin, ABD, Avrupa Birliği (AB), Hindistan, Rusya, Endonezya, Brezilya ve Japonya. Bu büyük kirleticiler arasında yalnızca AB ve Japonya, 2023’e kıyasla yıllık karbondioksit salımını azaltabildi. Emisyonların büyük bölümü enerji sektöründen kaynaklanıyor; yani hem günlük yaşamı hem ekonomiyi ayakta tutan sistemden.
2015’ten bu yana neler başarıldı?
İklim eylemi genel olarak yetersiz kalsa da bazı alanlarda dikkat çekici ilerlemeler sağlandı. Yenilenebilir enerji dünya çapında büyük bir sıçrama yaptı; hatta en iyimser tahminlerin bile ötesine geçti. Maliyetlerin hızla düşmesi, bu büyümeyi daha da hızlandırdı. Artık temiz enerji yatırımları, fosil yakıtlara yönelen sermayenin iki katına ulaştı.

Paris İklim Anlaşması’ndan bu yana yenilenebilir enerjinin küresel payı üç kattan fazla arttı. 2024’te yeni bir rekor kırıldı: Yenilenebilir kaynaklar artık dünya elektriğinin yüzde 40’ını sağlıyor. Yalnızca 2025’in ilk yarısında güneş ve rüzgâr enerjisi, elektrik talebindeki tüm artışı karşıladı ve tarihte ilk kez kömürü geride bıraktı.
İngiltere merkezli Enerji ve İklim Bilgi Birimi’nin (Energy and Climate Intelligence Unit) verilerine göre, küresel güneş enerjisi kapasitesi 2015’teki öngörülerin dört katına çıktı ve her üç yılda bir ikiye katlanıyor. Rüzgâr enerjisi de üç kat arttı.
Güneş enerjisi alanında lider konumundaki Çin, geçen yıl dünyadaki toplam kurulumun geri kalanından daha fazla güneş paneli devreye aldı. Bu, 2010’a kıyasla yaklaşık bin kat artış anlamına geliyor.
Elektrikli araç satışları da büyük bir dönüşüm yaşadı: 2015’te küresel satışların yalnızca yüzde 1’ini oluştururken, bugün neredeyse her dört araçtan biri elektrikli. Paris Anlaşması’na göre, 2030’a kadar 100 milyon elektrikli araca ulaşma hedefi planlanandan önce gerçekleşecek.
Ancak bu ilerlemelere rağmen çelişkiler de sürüyor. Yenilenebilir enerji rekor kırarken kömür kullanımı da rekor seviyelere çıktı. Üstelik yeşil enerjiye milyarlar akarken, fosil yakıt sübvansiyonları da yılda 1,6 trilyon dolar (yaklaşık 1,37 trilyon euro) seviyesine yükseldi.

Paris hedeflerine ulaşmak mümkün mü?
Uzmanlara göre mevcut gidişat hâlâ hedeflerden çok uzak. Yine de son on yıldaki ilerleme, 2015’te öngörülen küresel ısıda 4 derecelik artış olabileceğine dair felaket senaryosunu engellemeye yardımcı oldu. Buna rağmen dünya hâlâ 2100 yılına kadar 2,6 derecelik bir ısınma rotasında. Bu bile, bugüne kıyasla her yıl 57 ek ölümcül sıcak gün anlamına geliyor.
Ülkeler, Brezilya’nın Belem kentindeki COP30’da yeni taahhütler sunmaya hazırlanıyor. Ancak mevcut vaatler, 2035’e kadar yalnızca yüzde 10’luk bir emisyon düşüşü sağlayabilecek düzeyde.
Son İklim Eylemi Durumu (State of Climate Action) raporuna göre, Paris hedeflerinin ulaşılabilir kalması için tüm sektörlerde büyük bir hızlanmaya ihtiyaç var: Bu da kömürün on kat daha hızlı terk edilmesini, ormansızlaşmanın dokuz kat azaltılmasını, yenilenebilir enerjinin iki kat hızla büyümesini, yıllık 1 trilyon dolarlık ek iklim finansmanı sağlanmasını ve büyük kentlerde toplu taşımaya ciddi yatırımlar yapılmasını gerektiriyor.
Yorum Yap